Электронная библиотека » Amy Blankenship » » онлайн чтение - страница 2

Текст книги "Kalbe Meydan Okuma"


  • Текст добавлен: 18 апреля 2019, 00:43


Автор книги: Amy Blankenship


Жанр: Современная зарубежная литература, Современная проза


Возрастные ограничения: +12

сообщить о неприемлемом содержимом

Текущая страница: 2 (всего у книги 20 страниц) [доступный отрывок для чтения: 7 страниц]

Шрифт:
- 100% +

Ah, şu an ne kadar da kırılgandı, eğer isterse… HAYIR! Ne düşünüyordu? Tanrım… ona sapık demekte haklılardı.’

Hızla daha güvenli bir mesafeye çekilmeye çalışırken yanlışlıkla kolunu kızın uyluğuna değdirdi.

Kyoko, bu temas karşısında içten içe sindi. Ona şu anda yardım eden kişi neden o olmak zorundaydı? Neden Toya hala burada ona öfkeyle bakıp bağırmıyordu? ‘O dudaklar, o gözler, Ben… ona böyle bakmayı kesmeliyim!’ Bakışlarını tekrar bitki kutusunu çevirip beceriksizce açmaya çalışarak normalde içinde olan aspirini aradı. Bulduğu küçük hapları aldı.

Shinbe, hipnotize olmuş bir şekilde gözlerini ona dikti. Onu hala hadım etmediğine göre hatırlamıyor olmalıydı. ‘Neden hatırlayamıyor’ diye sessizce iç çekti.

Kız, neredeyse beynini ölü hale getiren bir göz teması kurarak ona baktı. “Su? Lütfen? O olmadan bunların ne kadar iğrenç olduğu hakkında hiçbir fikrin yok.”

Shinbe, kelimeler çıkarken ağzının aldığı şekli izlerken tamamen telaşlandı. Dudakları çok davetkardı… yalnızca… eğilip… elinde tuttuğu aspirine baktı. Odaklan.

“Evet, küçük iğrenç şeylere benziyorlar,” diyerek ne oldukları hakkında hiçbir fikri olmasa da onlara baktı. Kapı aniden açıldı ve suçlulukla başını kaldırıp Suki ve Kamui’nin bir sürahiyle geldiğini gördü.

Suki bezgin bir halde Shinbe’ye baktı, “ne yapıyorsun koruyucu?”

Shinbe, Suki’nin gizlice aklını okuyup veya ona benzer bir şey yapıp yapamayacağını merak ederek geri çekildi. Yanlış bir şey yaptığında… ya da en azından düşündüğünde, bunu bilmek gibi esrarengiz bir mahareti vardı.

Kyoko, Shinbe’nin yanlış bir şey yapmadığını bilerek “ah Suki, lütfen çabuk bana biraz su ver. Bu ilacı ne kadar hızlı alırsam o kadar hızlı daha iyi hissedeceğim,” dedi.

Kyoko, beni kurtarıyor!’ Shinbe neşesini kendisine sakladı.

Suki bardağa su doldurup dün öğleden sonra erkenden gelmemesi yüzünden Toya’nın nasıl aksilik yaptığı konusunda gevezelik etmeye başladı.

Shinbe duvara yaslanıp konuşmayı yarım yamalak dinleyerek Kyoko’yu izledi. “… eğer bana bir kez daha bağırsaydı sanırım…” Seni kollarıma alıp şuursuzca öpmek. “… tam bir kabadayı…” Seni çok fena istiyorum Kyoko. “…ve davranış şekli…” Shinbe yerinde duramayarak sırrını ne kadar daha tutacağını merak etti, artık ona sahip olmuştu. “… bu doğru değil mi?”

Ne? Birisi ona bir şey mi sormuştu?’ İkisi de cevabını beklerken Shinbe bakışlarını Suki’den Kyoko’ya kaydırdı.

Ne ile ilgili konuştukları hakkında hiçbir fikri olmadan güvenli çıkışa yöneldi, “Neden, evet. Bence kesinlikle haklısın Suki. Eğer izin verirseniz gidip Toya ile konuşmalıyım.” Bunu söyleyerek hızla kapıdan kaçtı.

Suki ve Kyoko kapının ardından kapanmasını izlediler ve ikisi de kıkırdadı.

Shinbe küçük yapının dışına çıktı ve çabucak duvara doğru yaslandı. Ellerini başının iki yanında serin ahşaba koydu ve alnını ahşap kaplamalara vurdu. Acı, zihnini boşaltmasına her zaman yardım ediyor gibiydi. Yalnızca, bu sabah bu daha yavaş oluyordu. Geçen geceden sonra duygularını kontrol altına alamıyordu. Şimdi her zaman olduğundan daha kötüydü.

Onu okşarsa, Suki kendisine vurabilirdi ama Kyoko’nun bedenine dokunduktan sonra bunu yapmak doğru değilmiş gibi geliyordu. Bundan sonra, kendi elini kesmek istemeden ondan başka kimseye dokunamamaktan korktu. Eşini seçmişti ve o bunu bilmiyordu bile.

Toya bir buçuk metre ilerde durmuş kardeşini izliyor ve ondan yayılan suçluluk dalgalarını hissediyordu. Koruyucu olmanın getirilerinden biri de etrafında olup biten şeyleri Kyoko’nun tabiriyle bir yalan dedektörü gibi hissedebilmendi.

Koyu kaşını kaldırarak,”ne yaptın, yine Suki’yi mi okşadın?” diyen Toya kardeşinin sesiyle ürktüğünü görünce kaşlarını çattı.

Shinbe, ürkmüş, koyu menekşe rengi gözlerini birden Toya’ya çevirdi ve duvardan uzaklaşarak kendisini toparladı. “HAYIR! Ben… şey, bilirsin…” kendi kekelemesi karşısında kaşlarını çattı. Soğukkanlılığını bir kez daha kazanarak kendisini sakinleşmeye zorladı. Sesine bilgelik katıp Toya’nın da aynı tavsiyeye uyacağını umarak, “sadece dışarı çıktım, böylece gürültü yapıp akşamdan kalma Kyoko’yu rahatsız etmeyeceğim,” dedi.

Toya gırtlağının gerisinden homurdandı, “hala nasıl sarhoş olduğunu bilmek istiyorum. Sanırım şimdi gidip öğreneceğim.” Öfkeyle yanından geçerken Shinbe uzanıp sıkı bir şekilde kolunu tutunca durdu. Toya karşı koyan bir el hareketiyle öfkeli bir şekilde aşağı bakarak kardeşinin ne yaptığını sandığını merak etti.

Shinbe, Toya’nın altın rengi gözlerine gümüş gölgelerin düşmesini izledi ve çabucak kolunu bıraktı. Kararlı bir sesle, “yerinde olsam bunu yapmazdım, tabii zeminin tadına bakmak istemiyorsan,” demeye cesaret etti. Toya’nın uysallaştırma büyüsünü hatırladığını fark edince sırıtışını gizledi.

Toya, “başlamak için bu hale gelmekten daha iyisini düşünmeyi öğrenmeli,” diye mırıldanarak kapıya arkasını dönmeden önce kardeşine düşünceli bir bakış attı. Suki avcı silahlarıyla kapıdan çıkarak arkasında belirip kafasını vurunca aniden başını tutarak iki büklüm oldu.

“Ah, bu da ne içindi?” diyen Toya öfkeyle ona baktı.

Suki dikilip, ‘ne için olduğunu biliyorsun’ der gibi ona baktı. Onu hiçbir zaman incitmeyeceğini bilerek “aşırı koruyucu olma,” deyip bakışlarına karşılık verdi. “Kyoko bana geçen gece ne olduğunu söyledi.”

Shinbe hayatının gözlerinin önünden geçmeye başladığını hissetti. Nefes almayı kesip Toya’nın kendisini öldürmesini bekledi.

Suki devam etti, “zamanın kalbinin diğer tarafındaki arkadaşları onu alkollü bir toplantıya götürmüşler,” yaptığı etkiyi görmek için durdu, “hiçbir şey içmemiş. Ama bunun yerine çok fazla meyve yemiş, ne var ki bunun çok güçlü bir alkole batırıldığını öğrenmiş,” dudakları seğirdi. “Ama o zamana kadar çoktan sarhoş olmuş.”

Toya homurdandı ve içeri girip ona aptallığından dolayı bağırmak için döndü ama sonra yine Suki’den uyuşturucu bir darbe aldı.

“Onu yalnız bırak, daha yeni uyumaya gitti. Ve bugün herhangi bir yere gidebileceğini sanmıyorum. Yani onu dinlenmesi için burada bırakmayı öneriyorum. Kristal tılsımı bir günlüğüne onsuz da arayabiliriz.”

Neden çok tuhaf davrandığını merak ederek Shinbe’ye bakmak için döndü. Genelde öğlene kadar onu en az on kez okşamayı denerdi. “Shinbe bu sabah iyi misin?” yakınına gitti ve gözlerinin biraz daha parlak olduğunu görerek bakışlarını soluk yüzüne dikti.

Shinbe, Suki’nin yüzüne yakın olduğunu fark edince hayata döndü. Hızla bir adım geriledi ve söylediği şey kafasına dank etti. Hafifçe iç çekip başını sallayarak, “Suki aslında hayır, kendimi çok iyi hissetmiyorum,” dedi. Numara yapmasına da gerek yoktu çünkü geçen geceden beri duyduğu rahatsızlık yüzünden gerçekten de aklını kaybedecekmiş gibi hissediyordu.

Toya, burnunu kardeşine doğru hışırdatarak, “evet gerçekten de pislik gibi görünüyorsun. Belki Kyoko’ya göz kulak olman için seni burada bırakmalıyız,” dedi. Sonra gözlerini ametist koruyucuya doğru kıstı. “Ama eğer ona dokunursan bana söyleyecektir.” Toya, uyarısının açık ve net şekilde duyulduğunu bilerek Suki’ye döndü. “Gidip Kamui’yi getirmek ister misin yoksa bunu ben mi yapayım?” diye, silahını tekrar kafasında hissetmek istemeyerek sordu.

Suki omuz silkti, “onu ben getireceğim. Sen,” parmağını göğsüne bastırarak itti, “dışarıda kal.”

Shinbe, hasta olduğunu aklında tutmaya çalışarak gülmesini bastırdı. Bunu nasıl başarmıştı? Toya kendisi de bir koruyucu olarak, koruyucuların hastalanmadığını bilmeliydi… en azından hiç böyle birisine denk gelmemişti. Yine de… Kyoko ile kalma, bütün gün onunla yalnız olma fikri… eh, bu cezbedicilik çok fazlaydı.

Shinbe, Suki Kamui’yi getirmeye giderken Toya’nın arkasından öfkeyle bakmasını izledi ama dışarıda kaldı. Birkaç dakika sonra Kaen de Kyoko’nun kapısını dikizleyerek onlara katıldı. Shinbe, eğer başları belaya girerse Kaen’in Kamui’ye göz kulak olacağını biliyordu. Bir koruyucu için koruyucu, küçük kardeşine sık sık takılıyordu.

Shinbe, grubu gözden kaybolana kadar izledi. Bedeni ve zihninin sabahtan beri ilk kez gevşediğini hissetti. İç çekerek döndü ve Kyoko’nun uyuduğu barakaya geri döndü.

Kyoko yarı uykusundan canlanıp düşünceleri önceki geceye gitti. Kendi dünyasında sahip olduğu azıcık zamanı Tasuki ile geçirmeye çalıştığı partiye döndü. Bu dünya gerçekten çok fazla vaktini aldığı için onu özlemişti. Ona o kadar odaklanmıştı ki artık çok geç olana kadar meyvenin alkole batırılmış olduğunu hissetmemişti. Tasuki’nin başından beri bilip bilmediğini merak ederek suratını astı.

Heykelin oraya ya da buraya barakaya dönüşü hakkında çok şey hatırlamıyordu. Gerçi gördüğü rüyanın bir kısmını hatırlıyordu… Shinbe’yi. Kyoko uykuya dalıp tekrar uyanırken düşünceleri, uyanık olup olmaması önemli değilmiş gibi devam etti.

Shinbe, küçük gruplarının dışındayken, etrafındaki koruyucuların en eğlencelisi olduğu için ondan her zaman hoşlanmıştı. Ve denemesine bile gerek kalmadan kendisini her zaman güldürebiliyordu. Gerçi tek bir kadına bağlanacak tipte bir erkek değildi. Çok açıktı ki sorunları vardı. Ama son zamanlarda onu farklı bir açıdan görmeye başlamıştı.

Kyoko uykusunda döndü. Bu adil değildi. Toya’ya karşı derin bir sevgisi vardı ama o duygularına nadiren karşılık veriyordu. Diğer taraftan, Shinbe artık başka bir meseleydi. Toya ona küçük şeyler için bağırırken Shinbe her zaman daha iyi hissetmesini sağlamaya çalışırmış gibi görünüyordu.

Adeta Toya’nın davranışları kötüleştikçe Shinbe daha da tatlı bir hal alıyor gibiydi, ama bu arkadaşlıktan başka bir şey değilmiş gibi davranıyordu. Bazen onun hakkında meraka kapılıyordu ve büyük ihtimalle bu onunla ilgili rüyalar görmeye başlamasının nedeni buydu. Geçen geceye kadar rüyaları aklıselim içindeydi. Geçen geceki rüyası ise kontrol dışına çıkmıştı.

Toya’nın onu kendince sevdiğini biliyordu ve muhtemelen onun için ölürdü de ama gerçek duygularını göstermeyi reddediyordu. Çok kolay öfkelendiğini ve ona patronluk taslamasının da onu önemsediği gerçeğini gizlemenin bir yolu olduğunu biliyordu. Bazen duygularını o kadar iyi saklıyordu ki neredeyse o bile inanacaktı. Yine de kendisini iki adamı kıyaslarken buldu. Her zaman Shinbe ve Toya’nın yakınındaydı ve iki koruyucunun da iyi ve kötü yanları vardı.

Ne zaman rüyasında Toya’nın onu öptüğünü görse bu hep yumuşak ve tatlı bir şekilde oluyor, yalnızca bazen ateşli bir hal alıyordu. Sıra Shinbe’ye geldiğinde ise bu her zaman farklıydı. Çok farklıydı. Shinbe’yle ilgili rüya gördüğünde kendisini bir kadın gibi hissediyordu. Bu rüyalarında kendisinin hayal edemeyeceği yerlerini öpüyor ve bedenine, bu kadar iyi hissettireceğini hiç tahmin edemeyeceği şeyler yapıyordu.

Uykusunda iç çekti. Ama yalnızca rüya görüyordu… Kyoko kıvrılarak top şeklini alıp geçen geceki rüyanın hatırasıyla ürperdi. Adam deli gibi sevişirken o altında titriyordu… bu hatırayı düşünerek inledi. Shinbe ile ilgili böyle bir rüya görmek adeta Toya’yı aldatmış gibi hissetmesine neden oluyordu.

‘Hayır!’ dedi zihninden, ‘Toya hiçbir zaman benim erkek arkadaşım olmadı. Yani erkek arkadaşım yok ve bu zihnimde olduğu sürece istediğim her şeyi düşünebilirim… rüyalarım da dahil.’

Rüya çok tahrik ediciydi, öyle ki uyandığında eriyeceğini hissetti. Onu orada duvara yaslanmış, hiçbir şey olmamış gibi oturur görmesi tek başına bunun bir rüya olduğunu teyit etmesine yeterliydi. Kafasının içinde neler oluyordu? Bunu anlaması gerekiyordu. Shinbe asla kendisi gibi deneyimsiz, küçük bir kızı sevemezdi. Büyük ihtimalle bir gecede, kendisinin iki elinin parmaklarıyla sayamayacağı kadar kadına sahip olan bir dünya adamıydı. Başka bir şey düşünmeyi reddederek gözlerini kapatıp ovuşturdu.

Shinbe barakaya rahatlamış ve sakin olarak dönmüştü… ta ki gözleri kızın uykudaki şekline takılana kadar. Bütün bedeni hareketsizleşti ve orada öylece dikilerek onu birkaç dakika boyunca izledi. İnce şiltenin üzerinde titrediğini gördü. Neden hala geçen gece yanına koyduğu örtüyü örtmemişti? Toya ile uğraşırken örtüyü nereye attığını görmek için bakındı.

Sessizce ilerleyip onu kalın battaniyeyle örttü ve huzursuz uykusuna devam ederken yanında kaldı. ‘Neden böyle hissetmek zorundaydı?’ duvara yaslanarak oturup onu izlerken içini çekti. Bunun cevabını biliyordu. ‘Shinbe, kadınlar konusunda kimsenin ciddiye almadığı adam, başka bir zamandan bir kıza aşık olmuştu.’

Ona özlemle bakarak dudaklarını bastırdı. Bir rüya olmadığını anladığında onu öldürecekti. Toya da onu öldürecekti. Böyle bir suç için iki kez ölebilir miydi?

Shinbe omuzları çökerek tekrar iç çekti, ‘Evet… Toya.’ Kyoko, öfkeli kardeşine aşıktı. Suçluluğun omurgasından yukarı çıktığını hissetti. ‘Neden kendisine hiçbir zaman gerektiği gibi davranamayacak birine aşık olmuştu?’ Kendisi onu sahip olduğu her şeyiyle severdi. Üzerinde ufak bir lanet varsa ne olmuştu. Nihayetinde Kyoko onlara büyükbabası ve lanetler ve iblislerle ilgili inanışlarını anlatmıştı. ‘Lanet olsun, Toya.’

Kyoko uykusunda mırıldandı. Baktığında sırtını kendisine doğru döndüğünü gördü. Üzerine örttüğü battaniye kaymıştı. Giydiği kısa etek kalkmış, en değerli varlığını ortaya çıkarmıştı. Bedeninden bir titreme geçti. ‘Çok… tahrik edici.’ Daha uzağa bakmasını engelleyen ipeksi beyazlığı okşamak için elini uzattı. Dişlerini gıcırdatarak parmaklarını değdirmeden önce elini geri çekti. ‘Ah çok yakın. Ama ölüm de öyle ve biraz daha uzun yaşamak isterim.’ Ellerini ceketinin içine sokarken gülerek homurdandı. Dışarıda yaptığı şeyi buradan izlemesi gerekiyordu yoksa hayatı tahmininden daha kısa sürebilirdi.

Eğer kardeşine aşık olmasaydı ona bir dakika içinde gerçeği söyleyebilirdi. Kıza karşı hissettiği duygular konusunda yalnız olmadığını biliyordu. O, onların rahibesiydi ve onu hayatları pahasına koruyorlardı. Bütün kardeşleri, hepsi kendi tarzında, onu çok seviyordu. Ama Toya farklıydı. Toya hiçbir zaman birisinden hoşlanmamıştı. Shinbe bunu görmüştü. Toya bunu kabul etmese de Kyoko’ya deli gibi aşıktı.

Shinbe, yanmaya başladığını hissederek gözlerini kapattı. Kendisi veya başka birisinin Kyoko’yu bu şekilde sevmeye hakkı yoktu. Bir savaşta hepsini kurtaracak yeteneği vardı. Tek gereken zaman büyüsünü yapmaktı ve önüne çıkacak her şeyi içine çekecek bir boşluk yaratabilirdi. Bu en büyük gücü ve aynı zamanda en büyük düşmanıydı. Bu tehlikeli büyüyü her kullanışında, onun daha da güçlü bir hale geldiğini hissedebiliyordu.

Herkes, başka bir seçeneği kalmadıkça bunu kullanmaması konusunda onu uyarmıştı, çünkü bir gün başa çıkamayacağı kadar güçlenecek ve kendisine dönecekti. Büyü amcasından bir hediyeydi… düşmanları olan amcasından. Başta bunun büyük bir hediye olduğunu düşünmüştü, ama şimdi hediye falan olmadığını anlamıştı. Bu bir lanetti. Bunu kendisine veren kişiyi yok etmek için kullanılan bir lanet… bu süreçte kendi hayatını kaybetse bile.

Shinbe esnedi. Dün gece, ne Kyoko’nun gelişinden önce ne de sonra, neredeyse hiç uyumamıştı. Akşamın büyük bir kısmını, söz verdiği gibi hava kararmadan önce dönmediği için Toya’nın atıp tutmalarını dinleyerek geçirmişti.

Shinbe başta, geri dönmediği için hala Toya’ya kızgın olduğu konusunda endişeliydi. Gitmeden önce, kendi zamanına dönmesini engellemeye çalıştığı için Toya’ya bağırmıştı. Hatta Toya önünde dikilip kız heykeline gitmesine engel olmuştu. En sonunda şu büyüyü Shinbe’nin sayamayacağı kadar çok kez üzerinde kullandı. Ama ertesi gün hava karamadan önce döneceğine söz vermişti.

Shinbe, Toya’nın tekrar hareket edebildiği zaman Kyoko’ya neler yapacağına dair lanet ederek büyüye karşı nasıl mücadele ettiğini hatırlayıp sırıttı.

Bakışlarını Kyoko’nun bedenine çevirdi. Onu bu yüzden bu kadar karşı konulamaz buluyordu. Bir an Toya’ya karşı çok öfkeliyken bir an sonra onu sevebiliyordu. Ne kadar incinirse incinsin kin tutmuyordu.

Toya onunla ilk karşılaştığında kızı öldürmeye çalışmıştı. Şimdi ise işler değişmişti, herkes Toya’nın onu ölümüne sevdiğini, gerekirse onun için öleceğini biliyordu. Ama hala ona katlanamıyor gibi davranıyor ve bu sık sık kızın duygularını incitiyordu. Bu yalnızca Toya’nın kalbini gizleme şekliydi.

Shinbe zihnini rahatlatmaya çalışarak parmaklarını burnundaki kemerin üzerine koydu. Gerçekten de Toya için üzülüyordu ve onunla ilgili kötü şeyler düşünmek gibi bir niyeti yoktu. Yalnızca, Toya’nın Kyoko ile bir fırsatı olmuş ve bunu görmezden gelmişti.

Kendisi böyle bir fırsat için ölürdü. Eğer izin verseydi ona bir kraliçe gibi davranırdı. Bu yüzden geçen gece kontrolünü kaybetmişti. Gerçek şuydu ki geçen gece yalnızca bunun üzerine atlamıştı. Şimdi, geçen geceden sonra… Shinbe gözlerini ovuşturdu. Belki de masumiyetine ihanet etme şeklinden sonra Toya ile ilişkisini bitirmeliydi.

Kyoko uykusunda bir kez daha dönüp kalçasını biraz daha açınca Shinbe irkildi. Elleri ceketinin altında kıpırdanırken gözlerini dikip kremsi tenine baktı. ‘Neden bu kadar güzel bir tene sahip olmak zorunda?’ Kyoko’nun huzursuz uyuklamasını izlerken daha fazla uykusunun geldiğini hissetti ve gözlerini kızın başının arkasından çekmeden yavaşça zeminde ilerledi. Eğer daha fazla yaklaşırsa uyanıp dönerek kendisini tokatlayacağını biliyordu.

Şimdiye kadar iyi gidiyordu. Yüzüne bakmak için sessiz bedeninin üzerine eğildi. Shinbe güldü. Hala alkol kokuyordu.

‘Geçen gece beni rahatsız etmemişti,’ sırıttı.

Omzunda dağılmış, kumral bir saç lülesi vardı. Arkasına yatıp burnunu ipeksi buklelerine gömmeden önce nazikçe uzanıp bunu kenara çekti. Ölüm korkusu yüzünden daha fazla yaklaşamıyordu ama en azından uyurken ona rahatlık sunabilirdi. Kendisini bu açıklamaya inandırdı.

Eğer uyanıp kendisini orada bulursa bunu sadece çok yorulduğu ve uzanabileceği tek yerin de orası olduğu şeklinde açıklayacaktı… bir gözü onun üzerindeyken. Bu yüzden yiyeceği bir tokadı memnuniyetle karşılardı. Birkaç saat boyunca yanında yatıp dinlenmek buna değerdi. Gözleri kapanırken bunun sonuçlarını düşünemeyecek kadar bitkindi. Tam olarak olmak istediği yerdeydi ve sonuçların canı cehennemeydi.

Kyoko inledi ve dönerek bir sıcaklık hissetti. Ellerini çenesinin altına kaldırarak yüzünü buna yaklaştırdı. Başını eğerken katı bir şeyle karşılaşınca yine rüya gördüğünü düşünerek içini çekti. Bu düşüncesini denemek için bir elini sıcaklığa doğru dayadı.

Evet, oldukça katıydı. Rüyasında daha da sokuldu ve bu sıcaklık belini sardı. Yasemin çayı, ahşap ve toprak kokusu aldı.

‘Neden onu aklımdan çıkaramıyorum? Çok güzel kokuyordu.’

Kendisini kollarında ilk tutuşunu hatırladı. Kızı kurtardığını düşünüyordu. Uykusunda gülümsedi, çok güçlüydü ve sebepleri çok meşru olmasa da sağlığı için duyduğu endişe gerçekten tatlıydı. Bu ne kadar hoş koktuğunu fark ettiği ilk seferdi.

Bu anıyla ürperdi ve belini saran sıcak nesne sıkılaştı. Kolunu yavaşça sıcaklığa doladı ve bariz bir kumaş hışırtısı duyunca dondu.

‘Ne? Kumaş hışırtısı mı? Rüyalarda kıyafet sesi duyulur mu?’

Kyoko bir anda tamamen uyandı. Bir gözünü yavaşça açıp ellerinin dolandığı mavi-gri yağmurluğa kafa karışıklığı içinde baktı. Ve sonra… füze gibi atılarak adamın kolunu küt diye bir sesle büktü. Ve adam… inledi ve sırtüstü düştü.

Kyoko panik içinde bir o yana bir bu yana bakıyordu. Etrafta başka hiç kimse yoktu ve bu kesinlikle bir rüya değildi. Shinbe yatağında uyuyordu. Düşünmesi lazımdı. Neler oluyordu? Donmuş gibi gözlerini ona dikip baktı.

‘sadece bir rüyaydı değil mi? Kendini tut Kyoko.’ Çılgın gibi düşünüyordu. ‘Toya neredeydi? Suki? Kamui? Kaen? Herkes nereye gitmişti?’

Shinbe uykusunda inleyip ellerini yağmurluğunun içine sokarken neredeyse eteği üzerinden düşüyordu. Sıçrayıp kalktığında battaniyeyi de almıştı. Kyoko gözlerini kırpıştırdı ve suçlulukla kızardı. ‘Soğuktu.’ Şu anda ayakta dikildiği için kendisi de soğuktu. Uyumaya çalışırken bir donup bir ısınıyormuş gibi hissettiğini hatırladı.

Bu yüzden mi yanına uzanmıştı? Onu sıcak tutmak için mi? Kızarması arttı. ‘Ooo, çok tatlıydı,’ kafasını salladı. ‘hayır, hayır, hayır! Neler düşünüyorum? Tatlı değil, tatlı değil,’ ona doğru hafifçe gülümseyerek içini çekti. ‘Teslim oluyorum.’

Yavaşça, dikkatli bir şekilde eğilip battaniyeyi kavradı ve adam aniden uykusunda kıpırdayınca donup kaldı. Uyanıp uyanmayacağını görmek için geride durdu. Uyanmadı. Bunun üzerine battaniyeyi hızlıca uyuyan bedeninin üzerine fırlatıp çantasını aldı ve çılgınca kapıya doğru fırladı.

Shinbe bir gözünü açarak geri gidişini izledi. Gözden kaybolunca içinden güldü, ‘bir başka şanslı kurtuluş.’ Sonra neden yüzüne parmak izlerinin çıkmadığını… veya kafatasında bir çatlak olmadığını merak ederek kaşlarını çattı. Yavaşça ayağa kalkıp ona kadar saydı, sonra Kyoko’nun nereye gittiğini görmek için onu takip etti.

Dışarı çıktığında Kyoko yakınlarda bir ağaca yaslanmış muhtemelen yatakta kalması gerektiğinin farkına varıyordu. Kalbi çarpıyordu ve bütün bedeni ağrı içindeydi. Eğilerek bacaklarına masaj yaptı. Geçen gece alkollü meyvelerden yedikten sonra Tasuki ile dans ettiğini hatırladı ama bu daha ziyade kamyon çarpmış gibi bir histi. Kaplıcalardaki sıcak bir duş bacaklarındaki ağrıları rahatlatırdı.

Bir kez daha zihninden, bir partide asla tekrar meyve yememeyi not etti. Sonra aklına bir şey gelerek çarpıldı. Toya kıyafetlerinde Shinbe’nin kokusunu alacaktı. Ahh! İstediği son şey, hiçbir şey yapmamışken Shinbe’nin başını belaya sokmaktı. Akşamdan kalmalığıyla homurdanarak ama acısıyla beraber giysilerinden de kurtulmaya kararlı bir şekilde topallayarak barakadan uzaklaştı.

*****

Toya geldikleri kasabayı incelerken gırtlağından derin bir hırıltı çıktı. Çok geç kaldıklarını bilerek dişlerini sıktı. Kasaba savaş alanına dönmüştü. Son zamanlarda ne yaptıklarının bir önemi yok gibiydi, her zaman Hyakuhei ve iblislerinin bir adım gerisindelerdi. Kaşlarını çatıp sertçe bakarak sağ kalan birileri var mı diye kasabayı araştırdı.

“Bütün kasabayı yok etme zahmetinde bulunduğuna göre buralara sakladığı bir tılsım parçası olmalı,” Toya’nın altın rengi gözleri endişeyle karardı.

Suki, yanında Kamui’yle kasabaya doğru yürürken yumuşakça, “onlara yardım etmeliyiz,” dedi. Orada yalnız ve kaybolmuş gibi görünen ağlayan bir çocuğu kontrol etmek için eğildi.

Toya tanıdık bir manzara görerek kanı kaynayınca bir an için gözlerini kapattı. Hyakuhei’nin, tılsımın neredeyse her parçasına sahip olduğunu ve geriye kalanları da almak için kime zarar vereceğini umursamadığını biliyordu. Nihayetinde Hyakuhei kendi kardeşini öldürmüştü. Şimdi koruyucular Kyoko’yu aynı katilden korumaya çalışıyordu.

Hyakuhei eğer kristalin tüm parçalarını bir araya getirmeyi başarabilirse, birçok iblisi de berbaerinde götürürerek Kyoko’nun dünyasına geçebilirdi. Bunun olmasına izin veremezlerdi. Omurgasından bir ürperti geçtiğini hissetti, bir şeylerin ters gittiğini biliyordu.

‘Kyoko,’ kelimesi bir uyarı gibi zihninde yankılandı.

Toya geldikleri yöne doğru “Siz ikiniz burada kalıp yardımcı olun. Benim gidip Kyoko’yu kontrol etmem lazım hemen!” bağırdı. Birşeyin doğru olmadığını biliyordu… bunu ruhunun derinlerinde açıkça hissedebiliyordu. Hyakuhei’nin iblisleri bu kadar yakında ortaya çıkmışken onu kendi korumasından mahrum bırakmamalıydı. Kalbinin diğer yarısını kaybetme korkusunu silkip atamadı.

Toya, Kyoko’ya tehlikeden önce ulaşmak için verdiği uzun yarışta “sana dokunmasına izin vermeyeceğim,” diye yemin etti.

Bölüm 3 "Kıskançlığın Öpücüğü"

Kyoko sıcak kaplıcalara doğru yola koyuldu. Yorgun, ağrı içindeydi ve buharlı suda rahatlamak için sabırsızlanıyordu. Bir kayaya çarparak tökezleyip yalnızca bir kez sarhoş olduktan sonra dengesini geri kazanmanın haftalar sürüp sürmeyeceğini merak etti.

Kıkırdayarak kendi kendisine “lanet olsun… tanrım, artık Toya gibi konuşuyorum,” dedi.

Shinbe sıklıkla ağaçların arkasından dikizleyerek sessizce onu takip etti. Toya’ya benzediğiyle ilgili yorumunu duyunca ağzından kaçmak üzere olan kahkahayı bastırmak zorunda kaldı. Grupta kendi kendine konuşan tek kişinin kendisi olmadığını öğrenmek harikaydı. Aralarına biraz mesafe koymak için yeterince uzun süre beklemişti.

Nihayet gözlerden uzaktaki sıcak kaplıcalara ulaşan Kyoko çantasını karıştırmaya başladı. İhtiyacı olan şeyi bularak banyo gereçlerini suyun yanına yerleştirdi. Hızlıca soyunup ağrıyan bedenini buharlı suyla rahatlattı. “Hmm, bu çok iyi geldi.” Gözlerini kapatıp, kolay kolay gitmeyen sıkılığını gevşetmeye çalışarak bacaklarını ovdu. Nihayet tatmin olmuş bir şekilde suda arkasına yaslandı ve tamamen rahatladı.

Shinbe, bir ağaca yaslanarak büyülenmiş bir şekilde kızın günlük ritüelini izledi. Çok zarif ve temizdi… yaptıkları için tekrar suçluluk hissetti. Bu sahneye arkasını dönerek elini, acının sıkıştırdığını hissettiği kalbinin üzerine koydu.

Burada olmaması gerekiyordu… iyi bir insan değildi. Kendisine ne yaptığını anladığı zaman ondan nefret edecekti. Göğsündeki ağırlık artarken kaşlarını çattı. Ama yine de arkasını dönüp özlemle gözlerini dikip bakma isteğine karşı koyamadı. Suya dalışını izlerken hasretle iç çekti.

Kyoko etrafa bakarken, “bu modern dünyanın evlerindeki küçük küvetlerden çok daha iyi,” diyerek sessizliği bozdu. Bu aslında daha ziyade gizli bir yüzme havuzu gibiydi. Bu nokta çok huzurlu ve gözlerden uzaktı. Ağaçlar ve küçük çalılar kaplıcayı çevreleyip kendisine mutlak bir mahremiyet sağlıyordu. Gülümseyerek ‘güneş banyosu yapmak için bir tarafındaki taş bir çıkıntı hoş olurdu,’ diye öylesine düşündü. Kendisini suyun akışına bırakırken memnuniyetle mırıldandı.

Bir dakika böyle kaldıktan sonra temizlenme kısmına geçmenin daha iyi olacağını düşündü. Saçlarını köpürtüp durulamak için suya çöktü ve sonra saçına daha fazla şey döküp bunu tekrar yapmak için su sıçratarak yukarı çıktı. Daha sonra güneşin onları hemen kurutacağını umarak giysilerini temizlemeye biraz vakit ayırdı.

Shinbe daha da yakına süzülerek üç metre uzaktaki bir çalının arkasına sığınıp dikkatle izledi. Bedeninin kıvrımlarına daldı. Tanrım, çok güzeldi… sulardan çıkan bir tanrıça gibiydi. Saçlarını sarmadan önce bedeninin üst kısmına bir giysi sarıp daha sonra yavaşça kurulandı.

Banyo yapmasını daha önce birçok defa gizli gizli izlemişti ama hiç bu kısmın tadını çıkaracak kadar uzun süre etrafta kalmamıştı. Genellikle o banyosunu bitiremeden önce birileri kendisini aramaya geliyordu. Kıyafetini yavaşça uzun bacaklarına indirirken içini çekti. En değerli kısımlarını örten küçük kumaş parçalarını giyerken hissettiği acı dişlerini gıcırdatmasına neden oldu. Yapamadığı tek şey ona uzanma mesafesine erişmesini sağlayacak birkaç adımı atabilmekti.

Bir anda şelalenin diğer tarafından bir çıtırtı sesi geldi. Shinbe bunu duydu, Kyoko olduğu yerde donup kaldığı için belli ki o da duymuştu. İkisi de daha fazlasını duymak için dikkatlice dinledi. Başka bir dal çıtırdadı ama bu defa ses kyoko’ya yakın bir çalılıktan geldi. Kyoko dosdoğru büyük çalılığa yürürken korkuyla izledi, havlusunu bir kalkan gibi önünde tutarak seslendi.

“Tamam, Shinbe! Sen olduğunu biliyorum! Dışarı çık… böylece seni tokatlayabilirim!” Kyoko bezgin bir halde çalılığa bakarak bekledi. Shinbe röntgenci olarak biliniyordu. Kız rahatsız olarak bir kaşını kaldırdı ve etraftaki tek kişi oydu… çalı yavaşça sallandı. “Orada olduğunu biliyorum ve Toya beni gizlice izlediğini öğrendiğinde muhtemelen seni öldürecek. Bundan bahsetmeye gerek yok ama Suki’nin de senin dövülmeni sorun edeceğini sanmıyorum.”

Çalı tekrar sallandı ve birbirine dolaşmış uzuvların arkasından uzun, siyah noktalı bir ayak ortaya çıktı.

“Ne…!” çok büyük şeytani bir akrep çalıların arkasından tırmanırken Kyoko kaçmak için döndü. Çantasındaki yayını bıraktığı yere, kıyafetlerine doğru koştu.

“Kyoko! Yere yat!” Shinbe elinde mızrak gibi tuttuğu büyük bir sopayla karşıdaki çalılardan koşarak geldi. Onu iblise fırlattı. Kırmızı gözlü akrep geldiğini görerek bir ayağını havada sallayıp sivri uçlu silahı engelledi ve havaya gönderdi. Kyoko tam yayını almak için eğildiğinde ayaklarının önüne düştü. Kendisini vurmaya ne kadar yaklaştığını görünce kaşı seğirdi.

Shinbe ona doğru koşup sopayı almak için eğildi. Bir kaşını kaldırarak Kyoko’ya baktı ve çarpık bir şekilde gülümsedi. “Ama Kyoko, bir iblisi öldürmek için biraz az giyinmiş olduğuna inanıyorum.” Yüzündeki bakışı görünce sırıtışı genişledi. Sonra bakışı safi korkuya dönüştü.

Sırtını ürperten bir önseziyle arkasına dönüp akrep iblisi üzerlerine hamle yaparken eğreti silahını vahşice salladı. Tüylü bir bacağo vurabilmişti ama diğer bacağı yan tarafına çarparak onu Kyoko’dan uzağa fırlatmıştı. Ölümcül akrep rahibeye yaklaşırken Shinbe’nin kanı dondu.

İblisin ele geçirdiği yaratığın kızın içindeki gücü hissedebileceğini biliyordu. Hızla bir şey yapması gerektiğini bilerek büyük bir kayayı kaldırıp olabildiğince sert bir şekilde fırlatmak için telekinetik gücünü kullandı, akrebi kafasından vururken gülümsedi.

İblis acı acı bağırıp yaralı koruyucuyu öfkeli bir bakışla mıhlamak için başını salladı. Shinbe, iblis tekrar peşinden gelirken ayağa kalkmak için çabalayarak yerde uzandı. İblis üzerine doğru gelirken tam zamanında dönerek sopanın sivri ucunu ona geçirdi. Shinbe’nin ametist gözleri, iblisin sert etini yumuşatmak için bir büyü fısıldarken parladı.

Kyoko iblisin onun üzerine eğilmesini izlerken panikle Shinbe’nin adını bağırdı. Her şey o kadar hızlı oldu ki gözünü kırpmaya bile vakit bulamadı. Bir an iblis üzerine atlıyordu, bir an sonra aynı sopanın ucu, siyah kanı yere sızarken sırtından çıkmıştı. Ele geçmiş olan iblis, hamur gibi yumuşayıp ağır bir şekilde Shinbe’nin tepesine düşmeden önce seğirtti.

“Shinbe!” Kyoko panik içinde bağırdı. Kanın, korkutucu bir hızla etraflarındaki toprağa aktığını görerek hızla onlara doğru koştu. Bu kanın koruyucusundan gelmediğini umarak zihninde korkuyla sindi ama Shinbe’nin yüzünün bir tarafı dışında heryeri kaplayan aşırı büyük iblisin yanında bundan emin olmak zordu. Gözleri kapalıydı ve bir an için içine korku dolarken kalbi durdu.

Shinbe bunu hissedebiliyordu, Kyoko hala korkuyordu ve böyle hissetmesine sebep olan her neyse onu yok etmeliydi. Acıyla mücadele etmek için ürpererek gözlerini açıp onu yukarıdan, hayalet gibi solgun bir şekilde kendisine bakarken buldu. Kendisi için korktuğunu anlayınca kalbi çarptı. Yaşadığını görerek korkusu azalırken damarlarındaki sıcaklığı hissetti.

Shinbe pürüzlü bir sesle konuştu, “Kyoko, lütfen. Bana yardım et… çek şunu.” Ölü iblisi itmek için çabaladı ama kolları onunla bedeni arasına sıkışmıştı. Ele geçirilmiş bile olsa akılsız iblis bu kadar ağır gelmemeli ve böyle savaşmamalıydı. Çok yakınında parçalanmış bir kristal parçası hissederek gözlerini kıstı, “Kyoko, bir tılsımın gücünü kullanıyor… bul onu.”


Страницы книги >> Предыдущая | 1 2 3 4 5 6 7 | Следующая
  • 0 Оценок: 0

Правообладателям!

Данное произведение размещено по согласованию с ООО "ЛитРес" (20% исходного текста). Если размещение книги нарушает чьи-либо права, то сообщите об этом.

Читателям!

Оплатили, но не знаете что делать дальше?


Популярные книги за неделю


Рекомендации