Электронная библиотека » Amy Blankenship » » онлайн чтение - страница 5

Текст книги "Kalbe Meydan Okuma"


  • Текст добавлен: 18 апреля 2019, 00:43


Автор книги: Amy Blankenship


Жанр: Современная зарубежная литература, Современная проза


Возрастные ограничения: +12

сообщить о неприемлемом содержимом

Текущая страница: 5 (всего у книги 20 страниц) [доступный отрывок для чтения: 7 страниц]

Шрифт:
- 100% +

Neden en tuhaf şeyleri yaptığında kız, adeta bedeninin içinden geçen bir elektrik dalgası şokuyla yanıyordu. Bir avuç dolusu kelebek çiftleşme çılgınlığıyla midesinde uçuşuyordu. Suçluluktan öfkeye… hatta bunalım belirtilerine kadar her türlü duyguyu görebiliyordu.

Nihayet, kendi kulağına bile korkmuş gelse de sesini toparlayarak konuştu, “Ben… To… ya?” Yüzü ortaya çıkıp bakışları kendisininkilere kenetlenince gözleri büyüdü. Kyoko bir adım gerilemek istememişti ama bunu düşünmeden yaptı. Geri çekildiğini gören adamın gözlerinin kısıldığını fark edip onunla yüzyüze gelmek için kendisini yatıştırdı. Ondan korkmadığını göstermek için çekingen bir şekilde bir adım öne geldi.

Toya, üzerindeki korkuyu hissederek sessizce onu izledi. Kendisinden uzaklaştığında kanının kaynamaya başladığını hissedecek kadar öfkelenmişti. Ne yapacağını görmek için bekledi ve açtığı mesafeyi kapatarak daha yakınına gelip durduğunda sakinleşti. Kendisinden korkmasını istemiyordu.

“Kyoko,” sesi kararlı ve sertti, “sana asla zarar vermeyeceğimi biliyorsun.” Ellerini yanlarında yumruk yaptı. “Bunu bildiğini biliyorum,” sesinde soru tonu vardı.

Kyoko sesindeki ifadeyi duyunca alt dudağını ısırdı. Evet, ona kasten zarar vermeyeceğini biliyordu… ama aynı zamanda Hyakuhei’nin kanına, öfkeli olduğunda son derece tehlikeli bir hale gelmesini sağlayacak bir şey yaptığını biliyordu. Düzenli bir şekilde nefes alarak ona doğru yavaşça yürümeye başladı. “Nerelerdeydin”

Toya sesindeki endişeyi duyabiliyordu ve buna hayret ederek gözleri büyüdü. Onun için endişelenmiş miydi? Yaptığı şeyden sonra kendisinden sadece nefret edeceğini sanıyordu. Bunu düşünerek kendi kendisininmidesini bulandırdı.

“Shinbe… nasıl?” adını anarken dişlerini gıcırdattı.

Kyoko kaşlarını çattı, “yaşayacak. Ama geri dönecek kadar iyileşmesi zaman alacak. Ona ne olduğunu sorma fırsatım bile olmadı, neden sen söylemiyorsun? Bunu neden… yaptın?” Sesi bir an için kısıldı sonra fısıldadı, “Suki ve diğerleri öldüğünü düşündü.” Sesi şimdi suçlayıcı bir hal alarak birkaç ton yükselmişti, “onlara en azından nerede olduğunu söyleyebilirdin.”

Adamın bakışlarından kaçınarak arkasındaki heykele baktı. Gözlerine bakmak şu an için kaldıramayacağı bir şeydi.

Toya aynı anda hem sıcak hem de soğuk hissetti. Tek başına bu his rahatsız ediciydi. Tek düşünebildiği onun kendisinden nefret edeceğiydi ve başa çıkamayacağı yegane şey bu idi. Ayrıca onun kendi zamanında Shinbe ile yalnız kalacağı düşüncesi de hazmedilebilir gibi değildi. Özellikle de kardeşinin söylediği şeylerden sonra. Bu kızı tehdit etmekle aynı şeydi.

Kyoko, şimdi düşüncelerle kararan altın rengi gözlerinde değişen duyguları izledi. Ödünü koparmaya başlayan bir biçimde son derece sakindi. Yanından geçip heykele gider gibi birkaç adım attı, ama adam önünü kesip sinirini daha da bozdu.

“Bak, eğer bir şey söylemeyeceksen kardeşin Shinbe’ye verdiğin zararı kontrol etmek için geri gidiyorum,” diye bağırdı.

Toya buna dayanamazdı. Göz açıp kapayana kadar onu kollarının arasına almış, tüm içgüdüleri zamanın kalbinden geçmesine izin vermemesini… güvenilmez koruyucuya gitmemesini söylüyordu.

“Kyoko, bekle,” sesi hala biarz sertti ve kollarında katılaştığını hissederek bunu yumuşatmayı denedi. “Kyoko, neden kavga ettiğimizi bilmiyorsun. Neler söylediğini bilmiyorsun. Ona güvenemezsin. Ben ona güvenmiyorum. O değişti ve bu hiç holuma gitmiyor.”

Kyoko, kendisini saran kolların sıkılaştığını hissetti ve ciddi olduğunu biliyordu. Toya ona hiç yalan söylememişti… ama bu hiç mantıklı değildi. Gözlerini görmek için kollarında geriye yaslanmayı denedi. “Ne demek istiyorsun? O her zamanki gibi.”

Toya gırtlağından gelen bir sesle hafifçe homurdandı, “hayır Kyoko, bunu senden sakladı. Onda bir şey var ve ne olduğunu bilmiyorum ama bunu hissedebiliyorum. Bir şey saklıyor.” Toya sözlerini anlayıp, onu dövdüğü için bahane ürettiğini düşünmeyeceğini umdu.

Kyoko kaşlarını çattı. Shinbe ile ilgili bazı ufak tefek şeylere dikkat etmişti. Ama ona göre bu değişiklikler kötü değildi, fakat Toya’nın çok iyi içgüdülere sahip olduğunu bildiğinden bunu tamamen reddetmeyecekti. Emin olmak için içini çekerek, “bunu yalnızca öpücük yüzünden söylemiyorsun değil mi?” diye sordu. Toya’nın, dayalı olduğu göğsünün titrediğini hissetti.

“Şu öpücük,” Toya homurdandı ve eliyle çenesini kavrayarak yüzünü kendisine doğru kaldırmak için uzandı. Onu yiyip bitiren bir soru vardı. “Kyoko, seni kurtardığımda beni öpmedin de onu neden öptün? Anlamıyorum.” Bakışları bükülen dudaklarına indi ve reddedemeden önce dudaklarını onunkilere yapıştırıp ipeksi dudaklarını ilk defa hissetti.

Duygularına karşı yapılan bu ani saldırı karşısında soluğu kesilirken Toya tepkisini ölçmek için öpüşünü derinleştirdi. Kalp atışlarının hızlandığını duyabiliyor ve aynı zamanda vücut ısısının arttığını hissediyordu.

Kyoko her zaman istediği öpücüğü alıyordu ama zihninin gerisinde bunun yanlış bir nedenle olduğunu düşünmekten kendisini alıkoyamıyordu. Onu, Shinbe de öptüğü için mi öpüyordu? ‘Hayır, bu doğru değildi.’ Havasız kalmak dışında başka nedenlerle de adamın göğsünü itti.

“Bekle Toya,” soluğu kesildi. “Dur, düşünemiyorum.”

Toya, onu bırakmadan kollarını gevşeterek, bu iyi bir şey Kyoko” dedi. Öpücükle birlikte bir şey hissetmişti ve kızın da hissettiğini bilmesi kendisine iyi gelmişti. Belki de onu Shinbe’ye karşı kaybetmezdi. Shinbe’nin başına kaktığı tehdidi hatırladı.

“Shinbe’ye tamamen güvenemezsin. Burada benimle kalıp şimdilik ailenin onunla ilgilenmesine izin vermeni tercih ederim,” derken gözleri sessiz bir yalvarışla onunkileri buldu.

Kyoko kaşlarını çattı, “hayır geri dönmeliyim. Ben size onun iyileşeceğini haber vermek için buraya gelmeden yalnızca birkaç dakika önce uyanmıştı.” İçinden suçluluk duygusu geçti, “ayrıca kavga etmeniz benim hatammış gibi hissediyorum, bu yüzden iyileşene kadar ona ben bakacağım, sonra onu geri getireceğim.” Gözleri kısıldı, “ve eğer tılsımın geri kalanını bulacaksak iyi geçinmemiz lazım.”

Göğsünü bir parmağıyla itip nihayet bir adım gerileyerek kollarından çıktı. “Bu artık kavga yok demek. Anlıyor musun? Neredeyse onu öldürüyordun.” Gözleri, gerçeği görmek için onunkileri aradı.

Toya gergin bir şekilde, “o zaman ben de seninle geleceğim,” diyerek ellerini göğsünde kavuşturup uzun boyuyla dikildi. “Shinbe’den suçluluk kokusu geliyor ve sebebini bilmiyorum.” Yeni uyandığı göz önünde bulundurulursa henüz onunla baş başa zaman geçirmediği için içten içe memnundu. “Ona, seninle yalnız kalacak kadar güvenmiyorum.”

Kyoko gözlerini kırpıştırdı, “şu anda hiçbir şekilde Shinbe’ye yaklaşamazsın. Hala çok canı yanıyor ve buna neden olan sensin.” Kabalaşmaya çalışmıyordu… yalnızca onları şimdilik ayrı tutmak istiyordu. “Seninle br anlaşma yapacağım. Eğer bana gruba geri döneceğine söz verirsen yarın geri gelip herkese güncel bilgileri aktaracağım.”

Gözlerinde beliren inadı görüp bir an için yere baktı ve ağır bir şekilde fısıldadı, “hala bir grubuz… değil mi? Hala tılsımı Hyakuhei’den önce bulmamız gerekiyor.”

Toya’nın gözleri tehlikeli bir şekilde parladı. “Eğer bir şey yapar da orada olmazsam… seni koruyamam ve,” sesi birkaç ton yükseldi, “senin koruyucun benim o değil!”

Kyoko sözleri karşısında kafasını kaldırdı. Toya kalbinin görünmesine çok sık izin vermezdi ama kalkanının düştüğü anlarda bunu çok açıkça görebiliyordu.

Onu sakinleştirmeye çalışarak gülümsedi, “bak, Shinbe herhangi bir şey yapmayı denemek için çok zayıf, bu yüzden endişelenme. Yarın döneceğim.” Zamanın kalbine doğru birkaç adım attı ve kendisini durdurmak için kıpırdadığını gördü.

“Toya!” diye bağırarak elini kaldırdı ve Toya’ya bir uysallaştırma büyüsü yaptı.

Kyoko sesini yumuşatarak, “bak, Shinbe’ye güvenmediğini biliyorum, ama en azından bana güven. Yarın akşam geri döneceğim. Herşey iyi olacak… göreceksin” dedi. Bunu söyleyip heykelin eline dokundu ve ortadan kayboldu. Zamanın kalbi onu diğer tarafa geçirirken hala ettiği küfürleri duyabiliyordu.

Kyoko kendisini tapınakta bulduğunda düşünceli bir şekilde kaşlarını çattı. Kavgaları esnasında meyadana gelen hasar hala görünürdü. Etrafında dönerek, güvende olmanın üzülmekten iyi olduğuna karar vererek heykelin ellerine bir kilit mührü yerleştirdi.

Bölüm 7 "Sorular"

Kyoko hava karardığında evine dönünce Shinbe’yi uyuyakalmış halde buldu. Toya ile karşılaşmasını ona anlatsa mı diye sessizce düşündü. Masasına oturarak yırtık giysisini dikmeye devam etti, ama Toya’yı düşünmek parmaklarının yavaş çalışmasına neden oluyordu.

Onu öpmesi kendisini şaşırtmıştı. Daha önce onu öptüğüyle ilgili rüyalar görmüştü… onu öpmesini istemişti. Öpücüğün tam olarak hayal ettiği gibi olduğunu kabul etmeliydi… kafa karıştırıcı olmasına neden olan şey zamanlamasıydı. Belki Toya yalnızca kızın öfkesini dağıtmaya çalışıyordu. Daha önce hiç onu öpmeyi denememişken başka hangi nedenle bunu şimdi yapıyordu?

Dudaklarını kendi dudaklarının üstünde düşündü ve içgüdüsel olarak parmaklarını dudaklarına kaldırmasına hayret etti… sonra başka bir öpücük aklını işgal etti. Dudaklarını dikkatli bir şekilde Shinbe’ninkilere değdirdiğinde bu elektrik çarpası gibiydi. Toya ortaya çıkmasaydı… bu öpücüğü biraz daha tecrübe etmek hoşuna giderdi.

Kafasını sallayıp alt dudağını ısırdı. Bu fikir de nereden gelmişti? Shinbe’ye göz attı. Bunun olmasına neden olduğu için kendisini nasıl affedecekti? Onu izleyerek yavaşça yatağa doğru yöneldi ve kenarına oturup abanoz mavisi saçları gözlerinden çekmek için elini uzattı. En azından huzurlu bir şekilde uyuyordu.

Bakışları yüzünde dolaşıp dudaklarında kaldı. Rüyasında çok yumuşaktılar, Toya onları yakaladığı zaman onu öpmesine neden olan şey buydu. Gerçekte de rüyasındaki gibi yumuşak olup olmadıklarını öğrenmek istemişti… öyleydiler.

Kyoko, düşerek omzuları ve hemen kollarının altındaki göğsünü açığa çıkaran battaniyeye baktı. Bir omuzu hala çürüktü ve farkında olmadan uzanıp bir parmağını üzerinde gezdirdi. Shinbe uykusunda inleyince sıçrayıp elini geri çekerek dudaklarına götürdü. Suçlu bir şekilde dönüp bakışlarını uzaklaştırdı.

Shinbe bir gözünü açtı ve dudaklarında bir gülüş şekillendi. Yatağın kenarında ağırlığını hissetmiş ve uyuyor numarası yapmıştı, ama kirpiklerinin arasından onu izleyerek incelerken yüzünden geçen duygulara şahit oluyordu. Bedeni ne kadar acırsa onun varlığıyla sertleşmesine o kadar engel olamıyordu… bu onun için hep böyle olmuştu. Alt kısımlarında şüphesiz bir çadır şekli oluştuğundan daha aşağıya bakmamasını umdu.

Omzuna dokunduğunda adam isteksizce inledi. Uzaklaşır uzaklaşmaz nefes aldı. Dudakları nefesini yavaşça bırakarak aralanırken eli ona doğru kaydı. Bir şey söyleyemeden önce kız ayağa kalkınca hayal kırıklığıyla iç çekti.

Kyoko hızla dönüp onu kendisie bakarken buldu ve gerilen elini fark etti. “Shinbe… ne yapıyorsun?” eline bakarken başını merakla hafif bir şekilde yana eğdi.

Shinbe, bir acı iniltisi çıkararak elini battaniyenin altına geri sokmayı denedi. Kyoko derhal yanına giderek acısını hafifletmek için elini koluna koyarken bunun hissettiği gibi bir acı olmadığını anlamadı.

“Lütfen dikkatli ol Shinbe. İyileşmeni istiyorum, kendine daha da zarar vermeni değil,” gözlerinde şefkatle ona baktı.

Sevecenliğinin her anını sevgiyle kabullenerek ona gülümsedi, “yok bir şey Kyoko. İyiyim. Utanç verici düşüncelerim yüzünden bunu hak ediyorum,” gülümsemeyi denerken kız kaşlarını çattı.

Bunu kabul mü ediyordu? Yatağa yanına otururken zihninde fırtınalar kopuyordu. Toya’nın, heykelin olduğu alanda kendisine söylediği şey aklına geldi.

“Shinbe, Toya ve senin ne hakkında kavga ettiğinizle ilgili gerçekten konuşmamız lazım. Bir şey sakladığını düşünüyor ve sana güvenmemem gerektiğini söylüyor.” Bunu ona sorarken rahatsız hissetti ama yatağında uyuyan o idi… bu yüzden en azından sormaya hakkı olduğunu düşündü. “Sen… bir şey mi saklıyorsun?”

Shinbe’nin düşünceleri Kyoko’nun sarhoş bir halde zamanın kalbinden geldiği geceye kaydı. Kendisini nasıl bir çıkmaza sokmuştu. Toya’nın onu öldürmesiyle kalmayacak Kyoko da buna izin verecekti.

Yanakları kızararak bakışlarını ondan uzaklaştırıp iç çekti, “hayır, hiçbirşey saklamıyorum.”

Kyoko onu incelemeye devam etti. Onunla göz temasından kaçınıyordu ve bir şey sakladığına ikna oldu. “Arkadaşın olduğumu biliyorsun Shinbe. Bana her şeyi anlatabilirsin,” gülümsedi ve elini hafifçe yanağına değdirerek titremesine sebep oldu. Üşüdüğünü düşünerek battaniyeyi omuzlarına çekti.

Elleri hala battaniyenin kenarında, hafifçe omuzlarına değerek kendisine doğru bakmaya devam eden kızı izledi.

Boğuk bir sesle adını söyledi, “Kyoko.”

Yüzüne göz atıp, ellerinin nerede olduğunu anlayınca yüzü kızardı. Yanaklarının yanmaya başladığını hissederek ona sırtını döndü. Boynuna bakarak rüyasıyla ilgili hayal görüyor ve eğilip onu öpme içgüdüsünü hissediyordu.

“Shinbe, partiden sonra… geri döndüğüm zamanı hatırlıyor musun? Ben zaman kapısından geldiğimde sen neredeydin?” diye, bir aptal gibi görünmek istemeyerek çekingence sordu, ama şu rüya kendisini endişelendirecek biçimde etkilemeye başlamıştı.

Shinbe soru karşısında geri çekildi. Ne olduğunu hatırlıyordu ve yalnızca bir şey söylememiş miydi? Gözlerini dikip ona baktı, “Kyoko, neden soruyorsun? Bir şey mi oldu?”

Kyoko kızardı. Ayağa kalkarak pencereye yürüyüp dışarıya baktı, “hayır, yalnızca döndüğüm zaman nerede olduğunu merak ettim.” Etrafında dönüp glümseyerek aklındaki gizledi. “Yalnızca heykelin oradan Sennin’in barakasına gitmeme yardım ettiğini hatırlar gibiyim,” diye yalan söyledi. Oraya nasıl gittiğini hiç hatırlamıyordu.

Shinbe içini çekti, bu bilgiyi hazmetmesi gerekiyordu. Yani bir şey hatırlamıştı… başka neler hatırlıyordu? Şimdi midesinin bulandığını hissediyordu. Eğer bunu hatırlıyorsa muhtemelen ne yaptığını da hatırlıyordu. Yoksa rüya olmadığından şüphelenmeye mi başlamıştı? Şimdilik dikkatli olması gerekiyordu.

Ayağa kalkarak neden olduğu karışıklığı düzeltmek istedi ama başındaki ağrı iyileşmek yerine giderek kötüleşiyordu ve şu anda kör edici bir hal almıştı. Üzerine gelen karanlığa karşı ne kadar mücadele ederse etsin kötüleşiyor gibiydi.

Kyoko tekrar ona doğru baktı. Gözleri kapalıydı ve nefes alışı düzenli görünüyordu. Sessizce, “uykuya dalmış,” diye fısıldayarak içini çekti. Şimdilik daha fazla soru yoktu, dinlenmesi gerekiyordu. Masasına dönüp oturarak dikişi bitirmek için kıyafetlerini aldı ama çok uzun süredir uyanık olduğu için gözleri yanıyordu. Hala kucağındaki kıyafetleri elleriyle kavramış halde başını masaya dayayıp uykuya daldı.

*****

Toya, Kyoko’ya lanet ederek heykelin önünde dikildi. Zamanın kalbini mühürlemişti ve o, bu büyüyü bozamıyordu. Ne halt yemeye bunu yapmıştı? Şu lanet olası zamparaya karşı korunması gerekiyordu. Bunu anlamıyor muydu?

“Lanet olsun Kyoko!” diye, sanki onu diğer taraftan duyabilirmiş gibi bağırdı. Toya birisinin varlığını hissedince gerginleşti ve kendisini hazırladı. Kyou mu? Ne halt istiyordu? Kardeşinin ortadan kaybolması için bekledi.

Kyou alanın uzak bir ucunda dikilmiş, giysileri rüzgarla dalga dalga kabarıyordu. Bir tutam gümüş saçı kulağının arkasına sıkıştırarak Toya’ya yaklaştı. “Rahibeye mi bağırıyorsun?”

Kışkırtmaya karşılık Toya’nın eli gerilip ikiz hançerlerinden biri kayarak ortaya çıktı. “Evet, ne olmuş?” büyük kardeşinin kendisine kabadıyılık edebileceği bir ruh halinde değildi.

Kyou, Toya’ya bakarak yanından geçip heykele yöneldi. “Kardeşimin kaderi hakkında endişelenme iznim yok mu?” kuşkuyla heykele bakarken yüz ifadesi duygusuzdu. Toya’nın üzerindeki kurumuş kanı hissetti ve Shinbe’ye ait olduğunu anladı. Kyoko’nun, koruyucularla karışmış kokusunu da hissediyordu.

“Ne zamandan beri umursuyorsun?” Toya, Kyou’ya doğru bir aıdm attı.

Kyou havayı koklayıp Toya’ya bakarak gözlerini kıstı. “Rahibeyi eşin yapma konusunda başarısız mı oldun?” Gözleri gizli bir gülüşle parladı, “kardeşimize deneme fırsatı verip senin olana sahip olmasına izin vermen ne kadar aptalca.”

Toya alçakça homurdandı, “neden bahsediyorsun Kyou?”

Kyou, şeytani aurasını göremese de çimenlerdeki izi hissedebiliyordu. “Bir koruyucu olarak hislerin zayıf,” Toya’ya arkasını dönüp altın rengi kanatları sırtında belirirken tekrar ağaçlara doğru yürümeye başladı.

“Geri gel Kyou! Neden bahsediyorsun?” Kyou göğe doğru havalanırken Toya arkasından bağırdı.

Aşağıya doğru Toya’ya sırıttı, “sen aptalsın küçük kardeşim. Düşmanı asla küçümsememeliydin.”

Toya dönerek, içinden geçemediği için öfkeli bir halde heykele baktı. Kyoko’nun kokusu hala havada hissedilebiliyordu. Kyoko’nun zamanından dönüşünden beri kaldığı mağaraya yöneldi. Şu anda kimseyle karşı karşıya gelmek istemiyordu. Yalnızca Kyoko döndüğünde gruptaki her şeyi düzeltebilmesini umdu.

Ama şimdilik, Kyou’nun söyledikleri üzerine düşünmek için yalnız kalmak istedi. Kyoko’nun hiçbir zaman kendi isteği ile o zampara koruyucuyla beraber olmayacağını biliyordu. Ama eğer Kyou haklıysa ve Shinbe ona dokunma cüretinde bulunduysa, bir dahaki sefere ölü olacaktı.

*****

Kyoko Shinbe’nin inlemeleri yüzünden korkarak uyandı. Yatağının yanına koşup elini alnına koydu. Su gibi terliyor ve aynı anda ateşle yanıyordu. “İyi değil… ah bu hiç iyi değil,” diye fısıldayarak bir kutu aspirin aldı ve bir bardağa su doldurdu. Bir nedenle durumunun kötüleştiği gerçeği karşısında eli hafifçe titriyordu.

“Shinbe,” nazikçe omuzlarını silkerek, aspirin vermek için onu uyandırmaya çalıştı. “Lanet olsun,” diye yavaşça mırıldanıp uyanmayınca bardağı tekrar masaya koyarak telaşlanmaya başladı ve koşarak odadan çıktı.

“Büyükbaba!” koridorda odasına doğru koşarken bağırdı.

Büyükbaba uykulu gözlerini silerek “ne var Kyoko?” dedi sonra sorgulayıcı biçimde torununa baktı. Bir anda Shinbe’nin başının belada olması gerektiği kafasına dank etti.

Kyoko bayılacak gibi oldu. Koruyucu olsun veya olmasın, eğer enfeksiyon kapmışsa… ölebilirdi… değil mi? Bu düşünceyle inledi. “Yanıyor! Bir şey yapmalıyız,” deyip kendisini suçlayarak hıçkırmaya başladı.

Büyükbaba odasına girip bir bitki poşeti ve ilaçlarla geri döndü. “Git biraz soğuk su ve bez getir. Her şey düzelecek Kyoko. Ona bakabiliriz,” diyerek kendisi de endişelenmesine rağmen kızı rahatlatmaya çalıştı. Shinbe dün iyileşiyor gibiydi, şimdiyse böyle.

Tama odasından çıkıp gözlerini ovuşturarak geldi, “neler oluyor? Neden ağlıyorsun?” Bakışları Kyoko’nun odasına çevrildi, “o… öldü mü?” ablasının ne kadar üzgün olduğunu görünce yüzü soldu.

Kyoko daha şiddetli bir şekilde hıçkırmaya başladı ve büyükbaba gözlerini devirdi. Kyoko’nun kolunu okşayarak Tama’ya sert sert baktı, “yalnızca ateşi var, hepsi bu. Şimdi ablana su ve bez getirmesi için yardım et.”

Sadece Shinbe ile ilgili söylediğinin doğru olduğunu umuyordu. Toya ile kavga ettiğinden beri koruyucunun başı ağrıyordu ve yan tarafındaki yarayla ilgili bir şey onu endişelendiriyordu. Bunun aynı bölgedeki ikinci yaralanma olduğunu biliyordu. Yalnız kaldıkları bir zamanda Shinbe ona bu yaradan bahsetmişti. Bir defa zehirli bir akrep iblis tarafından darbe almak yeterince kötüydü, sonra Toya ile kavga ederken aynı yerden tekrar yaralanmak hiç iyi değildi.

Bir keresinde Toya ile konuşurlarken, koruyucu ona pençelerinin kavga esnasında çok zehirli bir hal alıp ölümcül silahlara dönüştüğünü söylemişti. Sadece Toya’nın kendi kardeşini zehirlemediğini umut etti. Ama Shinbe’ye baktığı zaman, Toya farkında olmadan bunu yapmış olabilir gibi duruyordu.

Büyükbaba, koruyucuyu kurtarıp kurtaramayacağını düşünerek koridorda dikildi. ‘İnsan bile olmayan birini iyileştirebileceğime emin değilim’ diye üzüntülü bir şekilde düşüncelere daldı. ‘Eğer ona bir şey olursa Kyoko kendisini asla affetmeyecek.’ Bu düşüncelerle kendisini en kötüsüne hazırlayıp yatak odasına yürüdü.

Kyoko odaya dönünce büyükbabanın Shinbe’nin battaniyesini kaldırdığını gördü. Hızla yanına giderek, “ne yapıyorsun? O titriyor,” diyerek battaniyeyi tekrar üzerine çekti.

“Kyoko, ateşi düşürmemiz gerek. Aspirin içmek için uyanmayacak, bu yüzden onu ıslak havlularla serinletmeliyiz. Şimdi şu leğeni buraya getir,” onu, yatağın yanına çektiği masaya koyması için işaret etti. “Ateşini indirmek için hızlı çalışmalıyız.”

Kyoko’ya ıslak bir bez uzatıp Shinbe’nin bacaklarını işaret etti. “Sen orasıyla uğraş, ben bir arkadaşımı çağırırken Tama da bedeninin üst kısmıyla ilgilenebilir.” İki torununa da karşılık verme fırsatı bırakmadan odadan ayrıldı.

Kyoko koruyucuya doğru baktı. Büyükbabası yaralarını tedavi etmek için kıyafetlerini ilk çıkardığında onu yalnızca siyah iç çamaşırıyla bırakmıştı. Kyoko buna dikkat ettiği için kendisini zihninden tokatladı ve ıslak bezle bacaklarını ovmaya başladı.

Başını eğerek düzgün, kaslı bacaklarında bıraktığı su damlalarını izledi ve zihninden tekrar kendisini tokatladı. Kendisini bu uygunsuz düşüncelerden kurtarmak isteyerek kafasını salladı ve elindeki işe geri döndü. ‘Pete aşkına, ateş saçıyor.’

Başını kaldırarak, hayal kurduğunu fark edeceği korkusuyla Tama’ya baktı. Ama Tama ıslak kumaşla Shinbe’nin omuzlarını ve sargılarının kenarlarını silmekle meşguldü.

Yanlış kısımda olduğuna karar vererek yatağın ayak tarafından çekildi ve etrafından dolaşıp Tama’nın yanına geldi. “Burayı ben yapayım olur mu? Öncelikle başını soğutmalıyız.” Bezini leğene daldırdı ve başı ve saçlarını okşama başladı. Shinbe bu temasla inledi ve başını ona çevirerek mırıldandı.

Kyoko bedenini serinletmeye çalışırken, “hepsi benim suçum. Çok üzgünüm,” diye fısıldadı.

Tama söylediklerini duyunca ablasına baktı, “senin suçun olan ne abla?”

Kyoko içini çekti, “hiçbir şey, bu konuda endişelenme.” Tama’ya, Shinbe’yi öperek Toya’yı öfkelendirdiğini söylemesinin imkanı yoktu. Bu konuyu burada bırakacağını umdu.

Büyükbaba onlar duymadan sessizce odaya girdi. Kyoko’nun söylediklerini duymuştu ve düşünceli bir biçimde ona baktı. Torunu ile başka bir dönemden gelen bu iki adam arasında neler oluyordu? Zaten çok fazla suçluluk duyan torununa baskı yapmak istemedi, bu yüzden şimdilik bunu boşverdi.

“Kyoko, doktor bir arkadaşımı çağırdım, uğrayıp ona bakacak.” Büyükbaba uzandı ve elini Shinbe’nin alnına koydu. “Ateş düşüyor gibi.”

Kyoko inanmazlıkla ona bakarak, “büyükbaba, Shinbe’yi görmek için buraya bir doktor mu geliyor? Şüpheleneceğini düşünmüyor musun?” diye sordu. Başını eğerek Shinbe’ye baktı, “yani, eğer zamanımızdan biri olsaydı onu hastaneye götürürdük.”

Büyükbaba Kyoko’nun elini okşadı, “sorun değil çocuğum. Ona her şeyi açıkladım.” Eh… tam olarak değil, diye kendisini sessizce düzeltti. Arkadaşına kendisine büyük bir iyilik borçluydu ve şimdi ödeşme zamanı gelmişti. Hiçbir soru sorulmayacağına ve daha sonra bundan bahsedilmeyeceğine dair bir anlaşma yapmışlardı.

Kyoko’nun kaşları çizgi halini aldı, “o ne tür bir doktor?” Bu konuda kötü şeyler hissetmeye başlamıştı.

Büyükbaba sırıttı, “bir veteriner, elbette. Endişelenme. Bir hayvan doktoru olmanın insan tedavi etmekten farkı olmadığını söylüyor.”

Kyoko bezi suya batırarak gözlerini devirdi, “eğer öyle diyorsan büyükbaba.” Sonra çalışmaya geri dönerek Shinbe’nin alnını ıslattı.

Büyükbaba ellerini Shinbe’nin kolları, bacakları, göğsü ve başında gezdirdi. “Evet, sanırım ateş düşüyor. İyi. Hadi aspirin içmesi için onu uyandırabilir miyiz bakalım.” Uzandı ve çok da nazik olmayan bir şekilde Shinbe’nin yanağına birkaç kez vurdu. Koruyucunun gözleri hızla açılınca kıkırdadı.

Shinbe gözlerini tekrar kapatmadan önce kuru bir sesle, “Odin ile kutlama yaptığımız salondayım değil mi? Şimdi gerçekten öldüm mü?” diye fısıldadı. Başı ağrıyordu ama yan tarafını alevler yutuyormuş gibi hissediyordu.

“Hayır Shinbe, ölmedin. Yanındayım, seninle ilgileniyorum. Sana ilaç vermem için başını biraz kaldırabilir misin?” Kyoko elini yüzüne koyup yanağını ovdu.

Shinbe yüzünü eline doğru döndürdü ve içini çekti. “Hmm, Kyoko,” sesi kuruluk yüzünden çatlak çıkıyordu ve gözleri titriyordu.

Kyoko elini başının altına koyarak kaldırırken büyükbabası da aspirini ağzına soktu. “İşte, bunu iç, “Kyoko su dolu bardağı dudaklarına tuttu ve yavaşça bir yudum almasını sağladı.

“Teşekkür ederim rahibe,” Shinbe elini onunkine doğru kaldırmaya çalıştı ama başaramadı. İçini çekerek gözlerini tekrar kapattı ve uykuya daldı.

“Evet, bu gece iyi olması gerekiyor.” Büyükbaba Tama’ya bakarak ekledi, “ve biz de biraz uyumalıyız.”

Kyoko Tama’ya bir bakış atıp saçlarını karıştırdı. “Bana yardım ettiğin için teşekkür ederim Tama. Harika iş çıkardın. Şimdi yatağına gitsen iyi olur,” onu döndürüp yatak odası kapısını işaret etti.

Gitmek zorunda kalarak, “iyi geceler Kyoko. Umarım Shinbe iyileşir” dedi.

“Teşekkürler Tama. Eminim iyi olacaktır. Şimdi git,” esneyen büyükbabasına baktı. “Sen de,” diyerek ona kapıyı gösterdi. “Ona yardımcı olduğun için teşekkür ederim.”

“Tamam, sen de bütün gece uyanık kalma. Senin de dinlenmen lazım,” gecenin geri kalanında bu adamın yanında kalması gerektiğini bilerek parmağını torununa doğru salladı.

Kyoko “dinleneceğim büyükbaba,” diyerek omuz silkip leğenden bir bez alıp sıktı. “Ama önce ortalığı toparlayacağım.”

Büyükbaba “eh, tamam. Ama uyumayı unutma çocuğum. Senin de hasta olmana ihtiyacımız yok,” diyerek kapıyı arkasından kapatıp odayı terk etti.

Kyoko masaya dökülen suyu temizlemeye koyuldu ve Shinbe’nin uykusunda konuştuğunu duyunca neredeyse ödü kopuyordu.

“Kyoko,” Shinbe uykusunda içini çekti, kaşları bilinmez bir acıyla kırıştı. “Rahibem… üzgünüm.”

Yatağa gidip battaniyeyi üzerinden çekerek omzunu okşadı. “Geçti Shinbe. Buradayım,” onu rahatlatmaya çalışıyordu.

Shinbe’nin göz kapakları titredi ve kaşlarını çatarak ona baktı. “Kyoko beni affedebilecek misin? İşlerin bu hale gelmesini istememiştim. Yalnızca…” Gözleri acıya karşı mücadele etmeye çalışarak tekrar kapandı.

Kyoko yatağın kenarına oturarak elini kendi ellerinin arasına aldı. “Şişt, önemli değil,” elini kendine doğru kaldırarak tersini yanağına sürdü. Tekrar “önemli değil,” diye fısıldadı.


Страницы книги >> Предыдущая | 1 2 3 4 5 6 7 | Следующая
  • 0 Оценок: 0

Правообладателям!

Данное произведение размещено по согласованию с ООО "ЛитРес" (20% исходного текста). Если размещение книги нарушает чьи-либо права, то сообщите об этом.

Читателям!

Оплатили, но не знаете что делать дальше?


Популярные книги за неделю


Рекомендации