Электронная библиотека » Amy Blankenship » » онлайн чтение - страница 6

Текст книги "Kalbe Meydan Okuma"


  • Текст добавлен: 18 апреля 2019, 00:43


Автор книги: Amy Blankenship


Жанр: Современная зарубежная литература, Современная проза


Возрастные ограничения: +12

сообщить о неприемлемом содержимом

Текущая страница: 6 (всего у книги 20 страниц) [доступный отрывок для чтения: 6 страниц]

Шрифт:
- 100% +

Shinbe gözlerini açtı, “Kyoko, sana ne yaptığımı söylemeliyim. Lütfen benden nefret etme.” Gözlerini tekrar kapatırken yüzünden acı dolu bir ifade geçti.

“Şişt, sorun değil Shinbe. Şimdi dinlen. Bana yarın söyleyebilirsin.” Üzerine eğilip kulağına, “hemen burada olacağım” diye fısıldadı.

Shinbe çaresizce son bir denemeyle Kyoko’nun kendinisi tutan elini kullanarak ona uzanmayı denedi, “Yarın mı? Sana şimdi söylemeliyim. Sana… ölmeden önce söylemeliyim.” Eli yavaşça kızın omzundan kaydı ve gevşekçe yatağa düştü.

“Shinbe? HAYIR! Shinbe…” Kyoko Shinbe’nin göğsüne baktı ve hala olması gerektiği gibi inip kalktığını gördü. Elinin tersiyle, yanaklarında tuzlu bir iz bırakan gözyaşlarını sildi.

Kyoko, “eğer ölseydin ne yapardım?” diyerek yatağın kenarına oturdu ve elini omzuna koyarak bir kez daha Shinbe’nin ateş içindeki bedeninin üzerine eğildi. “Üzgünüm Shinbe. Çok fazla acı çekmene neden oldum.”

*****

3 gün sonra…

“Evet, iştahının geri geldiğini görmek gerçekten güzel, genç adam.” Büyükbaba çayını yudumlayarak Kyoko’nun masasına oturdu. “Şimdi söyle bana, geçmişine dair hatırladığın herhangi bir şey yok mu?

Shinbe ateşi düştüğünden beri çok daha iyi durumdaydı. Şimdi tek problem hafızasını kaybetmiş gibi görünmesiydi. Hiçbir şey hatırlayamıyordu, ne kim olduğunu ne de nereden geldiğini.

Kyoko kapıda dikilmiş, büyükbabanın hazırladığı yemek tepsisiyle yatağında oturan Shinbe’yi izliyordu. Büyükbabasının eski moda ilaçlara meraklı olduğunu bilerek sessizce kafasını salladı. Yalnızca içinde, Shinbe’nin yemeğine karıştırılmış yarasa kanadı veya buna benzer saçma bir şey olmadığını umdu.

Büyükbabasının ona bakması için çağırdığı veteriner aslında onların zaten yaptığından daha fazla bir şey yapamamıştı. Ayrılırken adamın yüzünde olan bakışı ve biraz rahatsız olmuş gibi görünüşünü hatırladı. Bugüne kadar şahit olduğu en yüksek ateş ile ilgili bir şeyler mırıldanıyordu.

Büyükbabası önünden geçerken Kyoko düşüncelerinden sıyrıldı. “Görüyor musun arkadaşın artık kahvaltsının hepsini bitiriyor,” Shinbe’ye hala kim olduğunu… rahibenin ve zamanın kalbinin koruyucusu olduğundan bahsetmeden bir ölümsüz olduğunu söylemedikleri için kıza gizlice göz kırptı.

“Evet büyükbaba,” diyerek çatalla yemeğini karıştıran Shinbe’ye gülümsedi. Bunalımdaymış gibi duruyordu.

Yatağa yaklaşırken gülümseyip “Shinbe?” diye ona seslendi. “Ters giden bir şey mi var?”

Shinbe başını kaldırıp ona baktı, “Hayır, tam olarak öyle değil. Yalnızca merak ediyordum. Nasıl tanıştık? Ve ilişkimiz tam olarak nedir?” Tekrar yemeğine baktı ve Kyoko’nun yüzünden geçen korku dolu bakışı kaçırdı.

Kyoko ondan uzaklaşıp masasına yürüdü. Henüz hiç kimse ona başka bir zamandan olduğunu söylemediği için telaşının artmaya başladığını hissetti. Bu nasıl açıklanırdı ki?

Orada olduğu günden beri oturduğu sandalyeye otururken Shinbe ona baktı. Buraya nasıl geldiğine ve yaralarının nasıl oluştuğuna dair kahrolası tek bir şey hatırlamıyordu. Kyoko ile ilgili, arkadaştan daha fazlası olduklarını düşünmesine neden olan rüyalar görüp duruyordu. Ve diğer rüyalar… kendisini bir şekilde korkuttukları için onları düşünmekten hoşlanmıyordu.

Onunla ilgili rüyalarının bazılarında… kız kollarındayken onu öpüyor veya sevişiyorlardı. Rüyalar daha ziyade kendisine sıkıntı veriyordu. Sevgili miydiler? Ona çok önem veriyormuş gibi görünüyordu, ama şu anki davranış şekli, yalnızca arkadaşlarmış gibiydi. Ayrılmışlar mıydı? Ona, ilişkilerini değiştirecek bir şey mi yapmıştı? Ona sormak istediği çok soru vardı ama konuyu nasıl açacağına dair hiçbir fikri yoktu.

Shinbe derin bir nefes alıp devam etti, “Bu rüyaları görmeye evam ediyorum. Hatıralarım olduğunu varsayıyorum.” Ona, kendisi hakkındaki rüyaları anlatmak istemeyerek burada durdu. Rüyaların çoğu kopuk kopuktu, hayatın bir tencereye atılıp sürekli karıştırılan parçaları gibi.

Bazen bir kaplıcada onun banyo yapışını izliyor, başka bir zaman kendisi ateşin yanında otururken onun başkalarıyla etkileşime girmesini izliyordu… ve sonra canavarlar vardı. Gerçekten de bunları bilmek istiyordu, ama nasıl soracaktı?

Kyoko ayağa kalkıp, dudaklarında bir gülüş şekillenerek gözlerini ona dikti, “geçmişe dair rüyalar mı görüyorsun? Eh, bu harika bir ilerleme Shinbe! Belki bu yakında hafızana kavuşacağına dair bir işarettir!”

“Aslında ben öyle olduğuna emin değilim. Parça parçalar. Sadece bir puzzle’ın kenar parçaları gibi. Ne kadar birleştirmeye çalışırsam çalışayım onlardan bir anlam çıkaramıyorum,” bakışlarını kucağındaki tepsiye çevirdi. “Kyoko, bilmem lazım. Biz… biz arkadaştan öte miydik?” başını kaldırıp ona baktığında sırtını dönüp kafasını salladı.

Kyoko bu soru karşısında şok olarak yüzü solgunlaşmıştı. Neden böyle bir soru soruyordu? Düşünceleri, heykelden geçerek geldiği gece gördüğü rüyaya gitti. ‘Bu sadece bir rüyaydı, değil mi?’ öpücüğün gerçek olduğunu biliyordu.

Ona gülümsemek için elinden gelenin en iyisini yaptı ama kalbi çarpıyordu ve soğukkanlılığını tekrar kazanabilecek gibi görünmüyordu. Kekeleyerek, “ben… hmm… hayır yalnızca gerçekten çok yakın arkadaşız Shinbe,” dedi. “Sonra konuşsak olur mu?… Gerçekten de rüyalarını dinlemem ve gerçek olayları hatırlayıp hatırlamadığını görmem lazım. Ama gidip görmem gereken arkadaşlarım var.” Toya’ya verdiği sözü zaten tutamamıştı ve bunu daha fazla savsaklayamazdı.

Onu şimdi, tam da bir şeyler hatırlayabilecekken bırakmak hiç hoşuna gitmiyordu ama az önce sorduğu soru sinirlerini bozmuştu. Bunu neden sormuştu? Gördüğü rüyayı hatırlayıp dururken bunun belki de aslında gerçekleşmiş olabileceğini düşünmeye başladı. Ama eğer olduysa… bu Shinbe’nin onun sarhoşluğundan faydalandığı anlamına geliyordu ve Shinbe asla böyle bir şey yapmazdı, değil mi?

Kyoko dudağını ısırdı. “Zaten dinlenmen lazım. Birkaç saat içinde döneceğim, tamam mı?” Gitmek için döndüğünde Shinbe uzanıp elini kavradı.

Sesi duygulu bir şekilde boğuk çıkarken, “Kyoko,” diye fısıldadı. “Bana ne olduğunu bilmem lazım. Benden … nefret etmene neden olacak bir şey yaptıysam bunu bilmem lazım.” Kızın elini kendi elinin içinde tutup sıcaklığını hissederek onu rüyalarındaki gibi kollarına çekebilmeyi istedi.

Kyoko ona dönüp biraz fazla parlak bir şekilde gülümsedi, “senden nefret etmemi sağlayacak hiçbir şey yapmadın. Sana ne olduğuna gelince, şey, arkadaşlarımızdan briyle bir kavgaya karıştın ve işler kontrolden çıktı.” Artık gitmek istiyordu. Henüz bu konuşmayı yapmak istemiyordu. Toya’nın onu neredeyse öldürdüğünü veya bunun için kendisinin suçlanabileceğini ona söylemek istemiyordu.

“Şimdi dinlenmen lazım Shinbe. Bunun hakkında sonra konuşacağız. Söz veriyorum geç kalmayacağım, sonra sorduğun her soruya cevap vereceğim.” Diğer elini de onunkinin üzerine koyarak yavaşça ovdu. “Yalnızca birkaç saat burada olmayacağım.”

Shinbe yastığına yaslanırken gözlerini Kyoko’dan ayırmadı. “Tamam. Sanırım seninle tartışamam. Sadece bir şeyi söyle. Kavga ettiğim bu sözde arkadaşın adı ne?”

Kyoko’nun dudakları aralandı ama ses çıkmadı. Bu basit bir cevabı olan basit bir soruyken neden bu kadar zor oluyordu. “Adı mı?” diye tekrarlayarak geri geri gitti ve dikkati dağılmış gibi yaparak kapıya yöneldi.

Shinbe, “lütfen Kyoko. Belki bu hatırlamama yardım eder,” diye yalvarırken, o kapıya doğru yürüyordu.

“Sadece o değil karşılıklı dövüşüyordunuz,” diye ağzından kaçırarak hızla çıktı.

Shinbe, Kyoko’nun daha önce durduğu noktaya bakarak neden havada tuz kokusu aldığını merak etti. “Toya,” diye tekrarladı ama hiçbir şey hissetmedi.

Kyoko tapınağa dopru koşup kapıları iterek açtı ve tökezleyerek içeri girdi. Toya’nın kapıdan geçmesini engelleyen mührü çabucak kaldırdı. Aslında engel büyüsünü hala bozmamasına şaşırmıştı… çünkü yeteri kadar denerse yapabilirdi. Kızın eline uzandı ve ortaya çıkan floresan mavisi ışık karşısında gözlerini kapattı.

*****

Toya, heykeli karşıdan görebileceği bir ağaçta oturuyordu. Üç gün olmuştu. “ÜÇ GÜN!” Ve hala geri dönmemişti. Kyoko genelde ona böyle yalan söylemezdi. Ona Shinbe ile ilgili neler olduğunu söylemek için ertesi gün döneceğini söylemişti ve şimdi ortalarda yoktu.

Toya ilk başta endişelenmişti. Çok geçmeden bu his geçti ve zamanın kalbini kendisine karşı mühürlediğini bilerek öfkelendi. İncinmiş bir haldeydi ve kara kara düşünüyordu. O zamandan beri bir yoyo gibiydi. Endişeli, kızgın ve incinmiş ruh halleri arasında gidip geliyordu. Şimdi üçüncü günde gerginliğin sınırlarına gelmişti ve patlamak üzereymiş gibi hissediyordu. Onunla karşılaştığından beri bu ayrı geçirdikleri en uzun zamandı.

Kyou’nun, Shinbe’nin ona sahip olmasına izin vermesiyle ilgili söylediklerini hatırladı. Çenesindeki kaslar bunu düşünerek gerildi. Neler oluyordu? Onu terk etmeye ve sonsuza kadar kendi dünyasında Shinbe ile kalmaya mı karar vermişti? Zampara kardeşi onu buna mı ikna etmişti? Bu düşünce karşısında intikam hissiyle yumruğunu sıktı ve homurdandı, “cesedimi çiğnemeden asla.”

Toya ağaçtan atlayıp sert bir şekilde büyülenmiş çimenlere inerek tehditkar bir şekilde heykele baktı. Çabuk ve uzun adamlarla yürüyerek zihnini topladı. Gidip onu alacaktı ve bu defa hiçbirşey kendisini durduramazdı. Arkasından gitmesine engel olmak için koyduğu lanet büyü bile. Bugüne kadar sahip olduğundan daha fazla bir irade gücüyle, ikiz hançerleri avuçlarına kayarken heykele doğru hamle yaptı.

Işığın kendisini içine çekmeye başladığını görür görmez Kyoko’nun aurasını hissetti ve sahiplenici bir şekilde onu elde etmek için uzandı.

Kyoko, birisi ona uzanıp sert bir göğse çarptığında ışığın içindeydi. Koyu saç lülelerinin arasında gümüş rengi şeritleri görünce zümrüt yeşili gözleri büyüdü.

Tereddüt ederek, “Toya?” diye fısıldadı.


Kolları yumuşak bedenini sardığında Toya tüm öfkesini kaybetti. Onu kucaklayıp yüzünü ipeksi saçlarına indirirken zamanın kalbinin kendisinin yaşadığı tarafına iniş yaptı. Onu hala, cehennemin köpekleri kendisinden çekip alamayacak kadar sıkı tutarken ne yaptığını anladı. Aniden kızı bırakarak sert bir bakışla ona sırtını döndü.

Kyoko, tepkisi karşısında kafası karışarak kaşlarını çattı. Adam aniden dönüp yüzünde öfkeli bir ifadeyle ona doğru bir adım atınca çabucak geriledi.

Üzerine doğru eğilerek, “ne cehennemdeydin?” diye bağırdı. Kız geriye doğru bükülüp üzerine bir kule gibi dikilen adama başını kaldırıp bakmak zorunda kaldı.

Kyoko kaşlarının seğirmeye başladığını hissetti ve yüzünü ona doğru yaklaştırarak, kendi öfkesi yüzünden adamın bir adım gerilemesini sağladı, “ne cehennemde olduğumu biliyorsun seni ahmak!”

“Kyoko!” yüzünü tekrar onunkine yaklaştırdı. Bu defa ikisi de geri çekilmek istemediğinden burun buruna gelmişlerdi. “Ertesi gün döneceğini söylemiştin. BU ÜÇ GÜN ÖNCEYDİ KYOKO! Şimdi, ne cehennemdeydin?” diyerek uzandı ve kendisinden kaçamaması için kolunu tuttu.

Kyoko başını eğip adamın eline baktı. Doğruydu… ona ertesi gün döneceğini söylemişti. Alt dudağını ısırarak öfkesinin geçtiğini hissetti. “Üzgünüm,” diye fısıldadı. “Ama Shinbe’nin ölüyor olduğunu düşündüm ve neredeyse öldü de. Bugün gelene kadar yanından ayrılamadım,” Toya’nın gözleriyle karşılaşmak istemeyerek yere baktı. “Ayrıca hepsi bu da değil.”

Toya kolunu bırakırken gerginliğini atmaya çalışarak içini çekti. Kızın ona bağırıp neredeyse Shinbe’yi öldürdüğünü söylememesi şaşırtıcıydı. En azından bu yüzden müteşekkir olabilirdi, ama sonra bakışlarını kaldırdı ve göz göze geldiler.

Kyoko kaşlarını çatarak, “Shinbe’nin bedeni iyileşiyor, ama şimdi de hiçbir şey hatırlamıyor,” dedi.

Toya gülüp belki de ona sandığından daha hızlı vurduğunu düşünerek, “kavgayı hatırlamıyor mu?” diye sordu.

Kyoko gülüşünü görünce uzandı ve koluna vurdu. “Hayır aptal! Hiçbir şey hatırlamıyor! Ne seni ne beni ne de zaman dilimini! Diye bağırırken kaşları tekrar seğirmeye başladı.

Toya’nın aklından geçen ilk şey Shinbe’nin Kyoko’yu veya Kyoko’nun onu öptüğü gerçeğini hatırlayamamasıydı. Sonra sözlerinin etkisi onu gerçekten çarparken zihninden kafasını salladı. “Hiçbir şey hatırlamadığını mı söylüyorsun, Hyakuhei’nin üzerindeki lanetini bile?”

Kyoko, aklına telaşa kapılmasına neden olan bir düşünce gelerek gözleri büyürken sertçe nefes aldı. “Tanrım!” diye bağırıp heykele doğru koştu. “Ya bilmeden büyü yaparsa?” zihninde, evinin ne yaptığını bilmeyen şok olmuş bir koruyucu tarafından yok edildiğini görerek korkuyla bağırdı.

Toya arkasından giderken homurdandı.

Bölüm 8 “İkincil Kısım”

Heykelin eline uzandığında Kyoko’nun kalbi göğsünden çıkacak gibiydi. Bir çarpışını kaçırmadan içine atlayarak hareketin süreci hızlandırması için dua etti. Arkasından bir kol belini sarınca bunun Toya olduğunu anladı.

Zamanın diğer tarafına temas ettikleri anda hala yerinde olması için dua ettiği evine doğru koştu. Toya onu kollarına alıp yetişmeleri için aşırı hıza geçince manzarası değişti.

Shinbe, Kyoko’nun yokluğunda banyo yapmayı denemeye karar vermişti. Aslında kimsenin ona banyo yapmasında yardım etmesini istemiyordu, bu yüzden herkes uykuya daldığını düşünüp onu Kyoko’nun odasında yalnız bırakana kadar beklemişti. Kendisini sıcak suyla haşladıktan sonra nihayet banyoya geçmeyi başarmıştı.

Üzgün bir şekilde, ‘tanrım, nasıl banyo yapacağımı bile unuttuysam gerçekten hafıza kaybına uğramış olmalıyım,’ diye düşündü.

Shinbe, uyandığından beri ilk defa temiz hissetmenin tedirginliğiyle giysilerinden sıyrılmaya başladı. Acının büyük bir kısmı başının arkasındaydı ama yeteri kadar yoğunlaşırsa bunu neredeyse görmezden gelebileceğini anlamıştı. Shinbe bunu yapmayı nasıl öğrendiğini merak ederken, geçmişini düşünmeye çalıştığı her seferinde, önünde devasa, koyu bi duvar hissediyordu.

Sudan buhar yükselmesini izleyerek dikkatli bir şekilde banyoya girdi ve ince, kaslı bedenini yavaşça sıcak suya indirdi. Başını küvetin serin kenarına yaslarken içini çekip kollarını suya soktu ama sol kolunu hemen çıkardı.

Taktığı boncukları tamamen unutmuştu. Shinbe elini kaldırarak uzun, ince parmaklarını boncukların üzerinden geçirip kaşlarını çattı. Ametist sutra boncuklar iki kez bileğini yaralamış sonra avuçlarına düşmüştü.

Yüksek sesle, “neden boncuk takıyorum?” diye düşünüp sesi sessiz duvarların arasında yankılanınca ürktü. Elini incelerken ensesindeki tüyler diken diken oldu. Shinbe, kendisini bu rahatsız edici duygudan kurtarmaya çalışarak eline bakıp kaşlarını çattı ve boncuklara uzandı.

Deri şeritleri gevşetirken tüyler ürpertici duyguyu tekrar hissedip durdu ve bu his boynuna ve kafa derisine yayıldı. Bunu görmezden gelerek boncukların eline dökülmesine izin verdi. Yavaş, çok yavaş bir şekilde boncukları elinden bırakmaya başladı.

Shinbe, cehennem etrafında serbest kalırken dünyasının devrildiğini hissetti. Banyo suyu küvetin üstüne yükselip canlanmış gibi girdap halini alarak üzerine doğru geldi. Su dosdoğru sol eline doğru yönelmiş, şimdi gerilmiş olan avucunun çevresinde çılgınca titreşen siyah deliğe akıyordu. Shinbe panikleyerek diğer eliyle bileğini kavrayıp delirmiş olan eli kendisinden uzak tuttu.

O anda banyo kapısı çarparak açıldı. Kapının çarpması geriye kalan sükunetini de kaybetmesine neden oldu ve Shinbe irkilerek havayı yırtan bir çığlık attı. Saldırgan sudan uzaklaşıp küvetten çıkmaya çabalarken sallanan boncukları kavrayarak beyaz seramik kaplı zeminde kaydı. Sutra şeridini çaresizce eline dolayarak etrafındaki kargaşa aniden dururken kapıya doğru çılgınca bir bakış attı.

Kalan su gürültülü bir şekilde banyo zeminine düşerek sıçrayıp küvetin dibinde iki santimetrelik bir su bırakırken Kyoko’nun çığlığı dudaklarında soldu. Toya’yı itip Shinbe’ye doğru koşarak saldırgan elini öldürücü bir şekilde kavradı.

Düzeyi yükselip sesi çatlarken, “boncukları asla çıkarma,” diye bağırdı. Arkasından öfkeli bir hırıltı geldiğini görebiliyordu.

Toya, Shinbe’nin aptallığı karşısında homurdandı. Kyoko, çıplak koruyucuya dokunmaya devam ederken Toya’nın sesi bir uyarı tonuna dönüştü. Gözlerine güçlü, gümüş rengi parıltıların dolmasına veya pençelerinin uzamasına engel olamıyordu.

Kyoko elini kavrarken Shinbe hala şoktaydı ve kontrolsüz bir şekilde bağırıyordu. Ona doğru gözlerni kırparken bakışları yumuşadı ve kapıdan gelen homurtuya döndü. Acayip su birikintisinin başında şimdi öfkeli, deli gibi görünen, kırmızı-siyah giyimli bir adam kapının önünü tıkayarak dikiliyordu. Bütün bu olanlar Shinbe’nin hırpalanmış duygularına fazla gelince savunma vaziyeti aldı.

Etrafında dönen mantıksız olaylar yüzünden sersemlemiş bir şekilde Kyoko’yu kavradı. Damarlarında aniden daha fazla güç akmaya başladı, sonra ele geçirildiğini düşünüp onu kendisinden uzaklaştırdı.

Ona zarar gelmesini engellemek için yan tarafına dönerek, “bir adım daha yaklaşma yoksa suya yaptığım gibi seni de yok edeceğim,’ diye sözcükleri uzatarak konuştu. Zihni tamamen Kyoko’yu, kendisini takip eden bu tehlikeli şeyden korumaya odaklanırken bir saniye önce hissettiği korkuyu unutmuştu.

Öfkeli adamın yüzünden geçen bakış, Kyoko’yu daha da yakınına çekerken Shinbe’ye cesaret vermeye yetiyordu. Tehdit ettiği şeyi yapmaya hazırmış gibi boncuklu elini uzatarak kurnazca gülümsedi. “Dert değil Kyoko. Seni bu canavara karşı koruyacağım.”

Toya’nın sabrı taşmıştı. Lanetli koruyucu kanı, Shinbe’nin Kyoko’yu tutup çıplak bedenine bastırmasını izlerken korkutucu bir seviyede ısınmaya başladı. İçinden öfke ve adrenalin geçerken göğsünde yükselen gümbürtüyü hissedebiliyordu. Shinbe’nin, sol elindeki tehlikeyi hatırlamadığını bilerek Kyoko’nun bunun yüzünden zarar görmesini istemedi.

Tükürürcesine “öleceksin koruyucu,” deyip hamle yapmaya hazırlandı.

Kendisini Shinbe’nin ıslak ve çıplak bedenine bastırılmış olarak bulunca Kyoko’nun devreleri yanmıştı. Beyni nihayet tekrar çalışmaya başlayınca ilk yaptığı şey baştan aşağı kızarmak oldu. İkincisi ise Shinbe’yi iterek ıslak ve FAZLA çıplak olan koruyucuya en azından arkasını dönebilmek.

Adam, onu utandıracak biçimde, tutuşunu gevşetmiyordu. Aniden sesine tekrar kavuşarak, “Shinbe, hayır!” diye bağırdı. Ama Toya’nın hırıltısının tehlikeli bir seviveye geldiğini duyduğunda artık çok geçti. Başını kaldırıp bakınca başlarının belada olduğunu anladı.

Toya’nın gözleri, Kyoko’nun mücadelesini izlerken şimdiden erimiş gümüş rengine dönmüştü. Düşünmeden, Kyoko’yu kendisini saran kollardan kurtarmak niyetiyle ileriye atıldı.

Kyoko yapmayı bildiği tek şeyi yaptı. Shinbe’nin sol kolunu kavrayıp bükerek onu Toya’nın yolundan çekmek için kendi bedenini onunkine çarptı. Sonra sesinin çıktığı kadar yüksek bir şekilde, “Toya kes şunu!” diye bağırıp uysallaştırma büyüsü yaptı.

Shinbe’nin dudakları, iblis adamın gözlerinin renk değiştirdiğini görerek aralandı. Manzara, şaşırarak tutuşunu gevşetmesine neden olmuştu. Toparlanmadan önce Kyoko’nun, kendisini psikopattan korumak istermiş gibi üzerine atılışını hissetti. Hırlayan saldırgan birkaç santimetre önünde yüzüstü yere çarparken hayret ederek ağzı açık kaldı.

Bu noktada, Shinbe ne düşüneceğini gerçekten de bilmiyordu. Gözlerini Kyoko’nun başının tepesine indirdi. Sol bileğini hala ölümcül bir şekilde tuttuğunu fark ederek kaşlarını çattı. “Kyoko?”

Kyoko hala şaşkın bir şekilde dikiliyordu. Toya’nın hemen arkasında ettiği küfür silsilesini duyabiliyordu. Shinbe’nin gözlerinin üzerinde olduğunu da hissedebiliyordu. Bakışları tuttuğu bileğinden hemen yanına, ‘Shinbe’nin çıplak kalçasına’ kaydı. Yanaklarının daha da yandığını hissederek gözlerini kapatıp fısıldadı, “Shinbe.” Sesi her kelimede biraz daha yükseliyordu, “bir daha… sakın… boncuklarını çıkarma.”

Shinbe ciddi bir şekilde başını eğerek, “anladım,” dedi. Bu, iki kere yapma hatasında bulunmayı düşünmeyeceği bir şeydi.

Kyoko’nun zihni, zaten her şeyin kontrolden çıktığını bilerek bir de adamın, şimdi ıslanmış olan giysilerine dayadığı ıslak bedenini düşünmemesi için haykırıyordu. Ama gözünün önüne dondurma, pizza, ağaçlar ve hatta kelebeklerin görüntülerini getirmeye çalışsa da sıcak ve ince bedenini düşünmekten kendisini alıkoyamıyordu. Adam hafifçe kayarken kaslarının kıvrımlarını ince gömleğinde hissedebiliyordu.

Karnında sertleşen bir şişkinlik hissedince, vücudu baş döndürücü bir hızla ısınarak, her zaman sevgi dolu olan kalbini resmen kaybettiğini düşünmesini sağladı.

Shinbe de onun fark ettiği şeyi tam olarak aynı anda fark etti. Çırılçıplak olduğu gerçeğini tamamen bir kenara bırakarak elin uzattı ve yumuşakça çenesini kavradı. Nazikçe çekerek yüzünü kendi yüzüne doğru kaldırdı, böylece ametist bakışları onunkilere kenetlenebilecekti.

“Kyoko, neler oluyor?” gergin gözlerinde dönen duyguları izlerken bakışları yumuşadı. Bakışlarını bu parlak, baştan çıkarıcı yoğunluktan ayıramıyor gibi görünüyordu. İçinde bir yerlerde bunun her zaman böyle olduğunu biliyordu.

Kızın tek yapabildiği nefes almayı hatırlamak oldu… anlamlı bir iki kelimeyi bir araya getirebilmek. Toya’nın kalkmak için mücadele ettiğini duymak aklını tekrar içinde bulundukları duruma yönlendirdi. Shinbe’den uzaklaşıp geri adım attı ama Toya’ya çarparak tökezledi. Kyoko, öfkeli koruyucunun altında doğrulmaya çalıştığını hissederek telaşlı bir şekilde hızla Shinbe’ye bakıp tekrar gözlerini yumdu.

“Shinbe, kendini bir havluya sar lütfen! Toya hayır!” Kyoko Toya ile beraber yere çarptı ve zemine vururlarken onun üzerine serilerek Toya’nın öncekinden daha yüksek sesle küfretmesine neden oldu. Kyoko, şimdi yüzü onun sırtına gömülü bir şekilde başını kaldırıp bakmayı reddederek mırıldandı, “Shinbe, git benim odamda giyin. Acele et!”

Shinbe, dengesiz olduğu açıkça görülen bu adamla onu yalnız bırakmak istemeyerek gözlerini kısıp ona baktı. Sesinde endişeli bir tonla, “Kyoko, benimle gel” diye ısrar etti. Her nasılsa adamın içindeki öfkeyi hissedebiliyordu ve Kyoko’nun üzerinde yatıyor olması bu konuda daha iyi hissetmesine neden olmuyordu.

Kyoko’nun iniltisi, yüzünü Toya’nın sırtına bastırırken boğuk çıktı. “Shinbe, Toya bana zarar vermeyecek. Şimdi git!” Durumun tuhaflığı karşısında neredeyse sızlanarak ayaklarının nihayet yanından geçip kapıya gidişini izlerken içini çekti.

Toya’nın altında öfkeyle titrediğini hissedebiliyordu ve kollarını ona dolayıp sarılarak onu sakinleştirmeyi umdu. Bazen hançerlerinin dışında, içindeki tehlikeli iblisi kontrol altında tutacak tek şeyin kendisi olduğunu biliyordu. Hyakuhei iki kardeşi de lanetlemişti. Shinbe’ninki bir gün kendisini öldürecekti ama eğer iblis kanı kontrolü ele geçirirse Toya’nın laneti birçok kişiyi öldürebilirdi.

“Toya, lütfen! Buradayım…” sesi bir fısıltıya dönüştü, “Toya.”

Shinbe şimdi kapının diğer tarafında dikilmiş, yabancıya seslenirken bu ismi hatırladığı için kafa karışıklığına öfke karışmıştı. Kıskançlığın kendisini yiyip bitirdiğini hissederek, “Toya öyle mi?” diye fısıldadı. Bu ismi sevgiyle söylemişti… bunu sesinde duyabiliyordu.

“Bu benim kavga ettiğimi söylediği adam,” gözleri bir an için karardı. Kendi kendine öfkeyle, “hiç de arkadaşmışız gibi hissetmiyorum,” diye mırıldandı. Gözleriyle Kyoko’nun masasında olduğunu bildiği giysilerini aradı ve onları çabucak başından geçirip geri gelen baş ağrısı karşısında bakışları sertleşti ama onu uzun süre yalnız bırakmak istemiyordu.

Toya, Kyoko’nun kollarının kendisini sardığını hissetti, büyü bozulurken sıcaklığı kızıl öfkesini yumuşatıyordu. Hatta gitmesini istemeyerek orada bir süre daha yattı. Beklediğini anlamadan yavaşça kaydı ve tereddüt ederek üzerinden çekildiğini hissetti. Böylelikle büyüyü tekrar kullanmayacaktı, hareketleri rahatlayarak dönüp yanına oturdu.

Kız aniden öne eğilip ona sıkıca sarılınca neredeyse arkaya düşecekti. Çekingen bir şekilde elini sırtına koyup yardımı dokunacağını umarak küçük daireler çizip okşadı. Kız konuşmaya başladığı anda gözlerini kapattı.

“Toya,” diye fısıldadı. “Bu beni çok korkuttu.” Şok, nihayet bedenini ele geçirirken titremesine engel olamıyordu. “Ya zamanında gelmeseydik? Shinbe kendisini lanetli bir boşlukta yok edebilirdi!”

Toya, neden Shinbe için ailesi ve evi için hissettiğinden daha fazla endişe duyduğunu merak ederek kaşlarını çattı. Tekrar ‘uysallaşmak’ istemediğine karar vererek bu düşünceyi kendisine sakladı.

“Bence aileni yok etmeden önce şu aptalla konuşmalıyız,” deyip, kendi tavsiyelerine uymada hiçbir zaman iyi olmadığını bilerek bir kaşını kaldırdı. Kendi kendisine sırıtıp tuz kokusu alınca içinden inledi.

“Hadi Kyoko, böyle yapma,” sözleri içinde gizli bir sevgi belirtisiyle yumuşaktı.

Kyoko ondan uzaklaşıp yüzünü görebilecek şekilde yanına otururken “neyi?” diye sordu. Sesinde duyduğu hisleri görebilmek için gözlerini aradı.

Toya nazikçe uzanıp yanağındaki yaşı başparmağıyla silerek, “bunu,” diye cevap verdi.

Kyoko, altın rengi gözlerinde kaybolurken başıyla onayladı, sonra banyo kapısı açılıp Shinbe’nin sorgulayan bakışlarıyla karşılaşınca suçlu gibi hızla geri çekildi.

Shinbe’nin kapıyı açtığında görmeyi beklediği son şey tuhaf adamın nazikçe Kyoko’nun yumuşak yanağındaki yaşları silmesiydi. Toya’nın şefkatli hareketi karşısında içinden bir kıskançlık dalgası geçti. Kyoko’nun sisli dünyasındaki tek somut şeymiş gibi göründüğü gerçeğini bahane ederek bu duygudan kurtulmaya çalıştı. Onu tutup Toya’dan uzaklaştırma arzusuna engel olamıyordu. Onu başka biriyle paylaşmak istemiyordu.

Kyoko Toya’ya yalvarırcasına son bir bakış atarak düzgün davranmasını istedi. Ayağa kalkıp hala sessiz duran Shinbe’yi geçerek odasına yöneldi.

Toya, Shinbe’nin bakışlarının Kyoko’yu takip etmesini izledi. Shinbe tam da tekrar ona odaklanırken ayağa kalktı. Toya koruyucunun gözlerindeki kıskançlığı görüp kışkırtmak için yanından geçerken kasten omzuyla ona çarptı.

Kyoko’nun odasına giderken, “hafıza kaybıymış,” diye sözcükleri uzatarak söylendi.

Kyoko yatağının kenarına oturup iki adamın içeri girmesini bekledi. Toya doğrudan cam kenarına gelerek kayıtsızlıkla dışarıyı izlerken Shinbe kaşlarını çatıp boncuklu elini inceledi. Kyoko gözlerini kapatıp yorgun şekilde iç çekerek, koruyucuya geçmişindeki inanılmazmış gibi görünen olayları nasıl açıklayacağını düşündü.

Shinbe pencere kenarında oturan pisliği görmezden gelerek banyo kapısından uzaklaşıp Kyoko’nun yanına yatağa oturdu. Boncuklu elini önüne uzatarak sordu, “Kyoko, bu tam olarak, nedir?” Derin bir nefes alıp uzanarak elini kendi ellerinin arasına alarak değerli bir şeymiş gibi özenle tutmasını izledi.

Toya, “aptal koruyucu” diye mırıldandı, ama sözlerinde öfke yoktu. Lanet söz konusu olunca, bunu ona asla söylemeyecek olsa da kendisi bile Shinbe için üzülüyordu. Shinbe’nin sorusunu duyunca Toya onun kokusunu içine çekip doğru şekilde test ederek hafızasını gerçekten kaybettiğini anladı. Dürüstçe sorulmuş bir soru olduğunu biliyordu aksi halde yalan olduğunu anlardı.

Kyoko, “Toya, lütfen” diye fısıldadı. Gözlerini Shinbe’ninkilere kenetleyerek derin bir nefes aldı. “Shinbe, bana güveniyor musun?” diye gergin bir şekilde sordu. “Çünkü sana söylemek üzere olduğum şey gerçek.” Başıyla onaylamasını izledi, ametist rengi gözlerindeki safi güven neredeyse nefesini kesmişti.

Shinbe, tereddüt içinde ona hikayeyi anlatır ve sesi zihninde yankılanarak sözlerini hazmetmeye çalışırken, dudaklarına odaklandı. Hiçbirisine inanmak istemedi ama lanetleri, Hyakuhei’yi ve iblisleri tarif edişini duyunca… hafıza kaybının kendisini kurtamayacağını anladı.

*****

Hyakuhei gözlerini kısarak, önünde dikilen hayalet görünümlü çocuğa baktı. Duygusuz iblis çocuk da sakince ona bakıyordu. Dikkatini çocuğun ellerine vererek önünde tuttuğu aynaya… ruhlar aynasına yoğunlaştı.

“Koruyucu henüz dönmedi,” Yuuhi’nin ölümcül sessizlikteki sesi iblis efendisinin kulağına gitti.

Hyakuhei, karanlık bakışlarını aynanın cam yüzeyine indirip zamanın kalbi tapınağı ve heykelin olduğu alanın görüş alanına girmesini izledi. Kaşlarını çatarak, heykeli çevreleyen parlak çimenlere dikkatle baktı. Soluk mor-mavi bir aura bahçe alanında zayıfça parladı.

Hyakuhei, “demek büyü hala etkin,” diye düşündü. Abanoz rengi saçları, soluk mükemmelliğine bir uğursuzluk katarak sıvı bir ipek gibi omuzlarından dökülüyordu. Ruhlar aynası, kalbinin arzusunu biliyordu ve kız heykeli peşini bırakmıyormuş gibi görüntüde yakınlaşarak parıldadı.

Başını kaldırıp, “bu kadar yeter Yuuhi,” diyerek çocuktan uzaklaştı. Hyakuhei, başını eğerek yumuşak bir yastığın üzerindeki, yavaşça büyüyen koruyucu kalp kristaline baktı. Bir hırıltıyla, neredeyse tamamlanmış olan küreyi kaparak yumuşak şilteye çöktü. Kristali avucunda ovalayıp planının nasıl bozulduğunu merak ederek önceki haftanın olaylarına geri döndü.

Heykelin etrafındaki büyü mükemmel şekilde işe yarıyordu. Toya’nın zavallı grubundaki her koruyucu büyüyle karşılaştıkça Kyoko’ya çekiliyordu. Özlemle heykele bakarken ruhlar aynasından ametist koruyucuyu izledi. Büyü kalbinin etrafını sarıp, koruduğu kıza karşı zaten hissettiği sevgiyi derinleştirirken Shinbe rahibeyi beklemişti.

Hyakuhei, koruyucunun aşkını çarpıtıp, daha nazik duyguları açığa çıkarıp Shinbe’nin kalbinde şehvet ve sahiplik duygusunu artırarak büyüyü kontrol ediyordu. Hyakuhei, Toya’nın rahibeye dokunan herhangi bir erkeği öldüreceğini bilerek ametist koruyucu kontrolünü kaybedip kolayca büyünün etkisine girene kadar onu yönlendirip teşvik etmişti.

Sahneyi kurduğunda tek yapması gereken kızın diğer taraftan dönmesini beklemek olmuştu. Rahibe geldiğinde, kendinde olmadığı için ikisinin düşüncelerini birleştirmek için büyü kullanabileceğini biliyordu. Her şey plana göre yürüyor gibiydi. Shinbe’nin paramparça olan kontrolü rüyalar aleminde kırılmıştı. Shinbe rahibeyi bedeninin altında zaptedip vücudunu perişan ederken Hyakuhei de paylaştıkları rüyayı izlemişti.

Hyakuhei ikisinin büyülü çimenlerde yatışını izlerken kızın yardım çağıracağı ve Toya’nın dengesini kaybetmiş olan koruyucuyu parçalara ayıracağına dair beklentisine dair düşünceleri ortadan kaybolmuştu. Hyakuhei’nin kafası kızın sessizliği karşısında karışarak neden sevgili Toya’sını çağırmadığını merak etti. Kyoko’nun lanetli boşlukta ametist koruyucuya karşı belki de gerçekten bir takım duygular beslediği düşüncesiyle gözleri kızıla döndü.

Büyüyü görüp bunun yalnızca bir rüya olduğunu anlamış mıydı? Öyle olmuşsa bile koruyucu büyüyü görmemiş ve hala olanların gerçek olduğunu sanıyordu. Peki neden konuşup suçunu itiraf etmemişti? Onunla geçirdiği gece bir günahtı! Nihayet Yuhii ona aynada iki kardeşin kanlı kavgasını gösterince Hyakuhei, Toya’nın aşığın sırrını öğrendiğine emin olmuştu.

Внимание! Это не конец книги.

Если начало книги вам понравилось, то полную версию можно приобрести у нашего партнёра - распространителя легального контента. Поддержите автора!

Страницы книги >> Предыдущая | 1 2 3 4 5 6
  • 0 Оценок: 0

Правообладателям!

Данное произведение размещено по согласованию с ООО "ЛитРес" (20% исходного текста). Если размещение книги нарушает чьи-либо права, то сообщите об этом.

Читателям!

Оплатили, но не знаете что делать дальше?


Популярные книги за неделю


Рекомендации