Электронная библиотека » Amy Blankenship » » онлайн чтение - страница 7

Текст книги "Kalbe Meydan Okuma"


  • Текст добавлен: 18 апреля 2019, 00:43


Автор книги: Amy Blankenship


Жанр: Современная зарубежная литература, Современная проза


Возрастные ограничения: +12

сообщить о неприемлемом содержимом

Текущая страница: 7 (всего у книги 20 страниц) [доступный отрывок для чтения: 7 страниц]

Шрифт:
- 100% +

Hyakuhei, Toya’nın gerçek öfkesi karşısında Shinbe’nin hayatta kalamayacağını bilerek gruba zayıflatmaya yönelik planının başarılı olduğuna emindi. Ya Toya’nın iblis yanı günyüzüne çıkacak ve rahibesini kirleten adamı öldürmekten kendisini alıkoyamayacak ya da Shinbe boşluğu açıp kardeşini sürgün edecekti. Bunu düşünüyordu… ta ki koruyucular parlak bir ışık çakmasıyla zamanın kalbinde kaybolana kadar.

Toya ellerinde sadece az bir kanla geri döndüğünde Hyakuhei öfkelendi. Grubun gücü değişmemişti ve Shinbe’nin hala hayatta olduğunu biliyordu. Ormana doğru hızla giderken gücün keskin tadı hala koruyucunun etrafındaydı.

Hyakuhei ayaklarının üzerine sıçrarken kükredi. Tamamlanmamış kristali odanın karşı tarafına fırlatarak aniden ortaya çıkan öfkesiyle gözleri kan kırmızısına dönerken uzun adımlarla yanına gitti. Söylenerek güçlü mücevheri kapıp heykelin yanına ışınlandı.

Serin gece havası yüzünü yalayıp geçerek giydiği siyah ipeğin ayışığında dalgalanmasına neden oldu. Hyakuhei gücünü parçalanmış mücevhere yoğunlaştırdı. Uzun süredir unutulmuş olan bir dille çağrı yapıp “ShanChaMaliCon… Nish… PsySheee!” diye tıslarken gözleri bir an parladı.

Etrafında zehirli, mor bir ışık aydınlanıp heykelin çevrsindeki büyüyü güçlendirirken, “seni bulacağım rahibe!” diye hırladı. “Nerede ve hangi zamanda olursa ol, benden saklanamazsın.”

Heykelin çevresinden şok dalgasıyla bir rüzgar patlaması taşarak uzun çimenleri önce eğip sonra ağaçların yüksekliğine sıçrattı. Herşey tüyler ürperten rüzgar tarafından fark edilmemeyi umarak donup kalınca gece hayatı sessiz bir hal aldı. Sağır edici sessizlik üzerine baskı yaparken Hyakuhei’nin dudakları şeytanca bir gülümsemeyle yayıldı. Yukarıdaki ayın parlaklığı, ölümcül auranın örttüğü alandan geçemeyerek azalmıştı.

Ortadan kaybolurken, “kalbin arzusunun acı ve inkar ile kontrolü ele geçirmesine izin ver,” diye fısıldadı. Gidişinden emin olamayan gece siyah tüyler havada uçuşup heykelin etrafına yağarken sessiz kaldı.

*****

Hyakuhei’nin ona ve diğer kardeşlerine yaptığı her şeyi Shinbe’ye anlatmak yalnızca birkaç dakika sürmüştü. Ona, yeryüzündeki en tehlikeli şeyin eli olduğunu, öyle ki bir gün hayatını alabileceğini… her şeyin var olmayı durdurduğu sonu gelmez bir boşluğa çekilebileceğini anlattığı dakikalar. Söylediği herşey kulağına doğal değilmiş ve inanılmaz gibi geliyordu ama Shinbe, sözlerindeki gerçeği ruhunda hissedebiliyordu.

Bir güç kendisini çağırıp zihninin unuttuğu derinliklerine davet ederken ametist gözleri koyulaştı. Ruhani bir gücün kendisini sarıp önünde dans eden bazı görüntüler gönderdiğini hissetti. İçgüdüsel olarak nefesini derinleştirerek kolayca hafif bir transa girdi. Shinbe, bilinçaltının kendisine ne söylemeye çalıştığını anlama niyetiyle önünde çakan ışıklara doğru uzandı ve Toya’nın neden olduğu acı verici baş ağrısı tamamen yok oldu.

Kyoko biraz alana ihtiyacı olduğunu hissederek Toya’nın yanına yürüdü. Shinbe’nin dalgın bir hal aldığını fark edip koruyucuyu bir süre yalnız bırakmalarını işaret ederek Toya’ya yöneldi.

Toya’nın bunu ikiletmeye ihtiyacı yoktu. Uzandı ve Kyoko’nun belini kavradı. Hiçbir uyarı yapmadan pencereden atladı ve yumuşakça aşağıdaki çimenlerin üzerine indi. Kız, kendisini bırakması için kıpırdandı. Toya gitmesini istemeyerek, bir an için kollarını etrafında sıktı. Birkaç kalp atışı sonrasında düşünceleri netleşti. Hızlı bir hırıltıyla kızı bırakıp bir adım geriledi.

Kyoko, Toya’nın son zamanlarda gösterdiği ‘Jeckyll ve Hyde’ tarzı davranışı karşısında şaşırarak kaşlarını çattı. Şu anda etraflarında köpüren duyguları anlamaya çalışamayacak kadar bitkin bir halde içini çekti. Az önce en yakın arkadaşlarından birine üzerinde bir lanet olduğunu ve Hyakuhei’yi öldürmek veya laneti kaldırmak için bir yol bulamazlarsa yakında öleceğini söylediğini bilmek göğsünü acıtıyordu.

Bakışları az önce çıktıkları pencereye kaydı. “Bana inandığına bile şüpheliyim,” diye fısıldadı. Ona gerçeği söylerken gözlerindeki bakışı hatırlayınca üzgün bir şekilde gülümsedi, “belki… inanmıştır.”

Toya gözlerini baktığı yere çevirerek başını salladı, “belki bizimle gelmek bile istemeyecek.” Bunu yüksek sesle dile getirmek istememişti ama yine de hepsi kardeşinin hatasıydı. Eğer onunla Kyoko’nun arasına girmeye çalışmasaydı bunların hiçbiri olmazdı ve hala kalan birkaç tılsımı arıyor oluyorlardı.

“Kyoko, geri dönüp kırılmış kristalin parçalarını Hyakuhei’den önce bulmamız lazım.” Pencereyi işaret etti. “Artık gelebilecek kadar iyileşmiş görünüyor, bu yüzden hadi onu alalım ve gidelim,” diye huysuzlanarak bu bekleme oyununu bitirmek için pencereye yöneldi ama Kyoko’nun elini omzunda hissedince durdu.

Toya’nın Shinbe’ye karşı hassas olmayışı yüzünden Kyoko’nun gözlerinde heyecan vardı. “Tamam, Toya. Ağzındaki baklayı çıkar. Ters giden ne?” ses tonu bir cevap istediğini gösteriyordu. Kolunu silkip kurtardığında ona sert sert baktı.

Toya, kendisine bir cevap için baskı yapmasını istemeyerek, uzaklaşması karşısında, “neden bahsettiğini bilmiyorum!” diye hırladı. Şu anda aklından ne geçtiğini gerçekten de bilmek istemezdi. Toya’nın düşünceleri karardı. Orada dönen şeylerden hoşlanmayabilirdi.

Kyou’nun kendisine söylediği şeyin hala kulaklarında çınladığını duyabiliyordu. “Rahibeyi eşin yapma konusunda başarısız mı oldun?” Kardeşimize deneme fırsatı verip senin olana sahip olmasına izin vermen ne kadar aptalca.”

Bu, yukarıda Kyoko’nun odasında gerçekleştiğinde Shinbe derin düşüncelere dalmıştı. Geçmişindeki sis kalktı ve omurgasından bir serinlik geçtiğini hissetti. Anılar şiddetli bir fırtına gibi aklına geliyor, amansızca ona çarpıyordu. Shinbe sakinleşip zihninde akıntıya karşı koyarak aradığını bulmaya çalıştı… gerçeği.

Hafızasını kavga yüzünden kaybetmediğini anlayınca zihin gözü büyüdü. Anıları mühürleyip cevaplar için kendisine meydan okuyan kendi hafızasıydı. Onu görmek istediği gerçeğe yaklaştırarak… Shinbe artık kendisini görebiliyor ve her şeyi hatırlıyordu.

Düşüncelere boğulmuş bir halde heykelin olduğu alanının sınırlarında dikiliyordu. Kyoko’nun geldiği gece, masumiyetini aldığı gecedeki bir hayalet gibi. Shinbe izlerken çekinmemeye çalıştı. Gözünün kenarında bir şey dikkatini çekti. Heykelin etrafındaki çimenler karanlık, şeytani bir aurayla parlıyordu.

Çimenleri bulandıran pusu görünce dudakları öfkeyle inceldi. Çiy kaplı uzun çimenlerin arasında hızla hareket eden karanlık ışığı parlayan tuzağına adım atmasını bekliyordu. Shinbe kendisine doğru bağırmaya çalışırken soluğu boğazında kaldı, ama çok geçti. Tehlikenin farkında olmadan, çoktan şeytani alana girmişti.

Kyoko zamanın kalbinden geri döndüğünde ne olacağını bilerek bakışlarını indirdi. Bir zamanlar yürüdüğü çimenlerdeki değilikliği hissedebiliyordu. Hepsi bir tuzaktı. Şeytani hissi görebiliyor ve koruyucu güçleri hepsinin ardında Hyakuhei’yi hissedebiliyordu. Psişik güçleri bunu öğrenmesini istemişti. Hyakuhei aldatma konusunda uzmandı. Shinbe geri kalan suçlarının tekrar yaşandığını görmek istemeyerek gözlerini kapattı ve Daldığı düşüncelerden çıkmaya başladı.

Etrafına bakınıp Kyoko ve Toya’nın gitmiş olduğunu fark etti. Bir pişmanlık anının zayıflığıyla ellerini yavaşça yüzüne kapattı. Bir süre öne arkaya sallanırken göğsünden ızdıraplı bir sızlanma yükselerek nefes almayı unuttu.

Kyoko bilmiyordu, kendisinin ona ne yaptığını hatırlamıyordu. Gözlerindeki masumiyet, o geceki olayların bir rüya değil… gerçek olduğunu anlayamayacak kadar fazlaydı. Rahatlamak için kollarını etrafına dolayarak derin bir nefes aldı ve kendisini zorlayarak ayağa kalktı.

Sert şekilde burnuyla birkaç kez nefes aldıktan sonra dağılmış ruhunu sakinleştirmeye çalıştı, bir şey yapılması gerektiğini biliyordu. Bedeni iyileşmişti ve hazırdı. Yaptığı şeyi düzeltmenin bir yolunu bulmalıydı. Toya’nın Kyoko ile beraber nereye gittiğini merak ederek pencereye doğru yürüdü ve onları görüp dikkatlerini çekebileceğini umarak dışarı baktı. Hemen pencerenin altında birbirlerine çok yakın bir şekilde dikildiklerini görünce ametist rengi gözleri kısıldı.

Kyoko ayağını öfkeyle yere vurdu, “yapma lanet olsun. Beni,” Toya dönüp onu hızlı bir şekilde kavrayınca ne olduğunu anlamayıp gözleri büyüdü, ta ki dudaklarının kendi dudaklarına çarptığını hissedene kadar.

Bölüm 9 “Duygular Artık Gizli Değil”

Kyoko çok uzun bir süredir Toya’nın onu böyle kollarına almasını istiyordu… ve şimdi bu iki kez olmuştu. Kollarının sıkıca kendisini sardığını ve dudaklarını sıkıca onunkilere bastırdığını hissetmek. Ama şimdi en sevdiği hayali dağılıyor, her şey yanlış geliyordu. Neden? Neden Toya’nın dudakları kendi dudaklarına değerken, gözlerinin önünde Shinbe’nin yüzü beliriyordu.

Pencere kenarını kavrayan Shinbe’nin parmak boğumları beyazlaşmıştı. Toya’nın zorla Kyoko’nun pembe dudaklarını öpmesini izlerken içinde yakıcı bir asit köpürüyordu. Çiçeksi lezzeti hala hafızasında olan dudaklar. Damarlarında akan sıvı bir ateş onu harekete geçmeye itiyordu ama yine de… kendisini kontrol etmesi gerektiğini biliyordu.

“Kyoko!” Toya ve Kyoko sıçrayarak birbirlerinden ayrılınca tatmin duygusu dalga dalga içine yayıldı. Kyoko bakışlarını suçlulukla uzaklaştırmadan önce kafa karışıklığıyla yüzüne yayılan kızarmayı pencereden bile görebilyordu.

Shinbe, Toya yüzündeki öfke ve tatminini gösteremeden önce çabucak pencereden ayrıldı. Kıskançlığını kontrol altına almaya çalışırken Hyakuhei’nin asıl niyetinin bu olduğu kafasına dank etti.

Omurgasına ürpertici bir titreme yayılırken, “Toya da aynı tuzaktan geçti” diye boş odada fısıldadı.

Büyünün yükselttiği bir tutkuyla Toya’nın Kyoko’yu kollarına aldığı… ve Kyoko’nun, okşayışlarına karşılık verdiği düşüncesi Shinbe’nin zihninde titremeye neden oldu. Bunu düşünmek kabul edeceğinden daha çok acıtıyordu. Sarhoş da olsa Kyoko’nun, altında uzanmış sıcak ve istekli halini hatırlamakla başa çıkabiliyordu. Gerçek olduğunu bilsin ya da bilmesin KENDİSİNE karşılık vermişti. Bu isteğin, Hyakuhei’nin büyüsünün sonucu olabileceğini düşünmek midesindeki çalkantıyı arttırmıştı. Shinbe boncuklu elini yumruk haline getirerek onlara yaptığı şey için Hyakuhei’ye lanet etti.

Kyoko yatak odası penceresinden gelen ışık huzmesinde dururken, kafa karışıklığını herkesin görmesi için kendisine ışık tutulmuş gibi hissediyordu. Parmaklarını dudaklarına götürerek Toya’nın öpücüğünden kalan hisleri saklamaya çalıştı. Bütün bu olanlar ne ile alakalıydı?

Sersemlemiş bakışları, hala artık boş olan pencereye bakan Toya’ya dikildi. Bunu neden yapmıştı? Bunu yapmasına izin verdiği için kendisini neden bu kadar suçlu hissediyordu? Toya pencere ve kardeşini bırakarak ona dönünce gözleri korku ve belirsiz bir heyecanla aydınlandı. Kızarmış yüzünü incelerken gözlerinin altın rengi tonunda bir soru işareti ve arzu belirtisi vardı.

Toya’nın Kyou’nun ne demek istediğini bilmesi gerekiyordu. Shinbe’nin ‘veya mesele bu olunca’ herhangi birisinin onu kendisinden almasına izin veremezdi. İçinde bunu önleyebilecek güç varsa Kyoko’yu kaybetmeyecekti. Gerçekten kim olduğunu görebilen tek kişi o idi ve bunu biliyordu. O olmadan, içinde öfkeyle büyüyen iblis karşısında kaybederdi.

Elini uzatıp Kyoko’nun sıcak yanağına dokunarak alt dudağını başparmağıyla okşadı. Ürkmüş yüz ifadesini izlerken farklı davrandığını biliyordu ama umursamadı… yaptığı doğruymuş gibi geliyordu. Shinbe’nin yaklaştığını hissederek bakışları omzuna kayarken dişlerini gıcırdattı.

Toya, araya girmesi karşısında içerleyerek, “kötü zamanlama koruyucu,” diye hırladı.

Shinbe köşeyi dönerken kayarak durdu. Kendisini toparlamak için nefes alarak içinden geçen kıskançlık ateşini sakladı. Birbirlerine ne kadar yakın durduklarını görmüştü ve Toya elini Kyoko’nun kızarmış yanağından yavaşça indirirken izledi. Shinbe duygularını çok uzun zaman saklamıştı ve çifte sertçe ilgilenmez bir bakış atarken bu yalanı söyleme konusunda neredeyse uzmanlaşmıştı. Ama kıskançlığın pençelerinin içini yararak çelik gibi iradesini yırttığını hissediyordu.

Ametist gözleri, çok uzun zamandır uzaktan yapageldiği gibi, burada ona göz kulak olurken güvende olduğunu onaylamak isteyerek Kyoko’nunkileri aradı. Toya’nın onu fiziksel olarak rahatlatabilmesinin rahatlığı karşısında içine yakıcı bir acı mızrak gibi saplandı. Onu nihayet kollarına alıp etraflarında dönen dünyadan koruma güdüsü kendisini yaralıyor ve varlığının gerçekten de düşündüğü korumayı sağlayıp sağlamadığını merak etmesine neden oluyordu.

Shinbe yüzünün sakinliğini koruyarak başını eğip, “gitme zamanı” dedi.

Kyoko, Toya’nın öfkesini kontrol ettiğine emin olmak için ona bir bakış attı. Ne demek istediğini merak ederek tereddütle Shinbe’ye doğru yürüdü. “Yani, bana inanıyor musun o zaman?” diye sordu. Bakışları bir an için onunkilere kilitlendi ve menekşe rengi yuvarlaklarda gördüğü, koyu renk kirpiklerinin çerçevelediği duygular karşısında soluğunun kesilmesini sakladı. Sonra çok yumuşak bir şekilde söylediği sözler omuzlarındaki ağırlığı kaldırdı, ne var ki sözlerin sert gerçekliğiyle omuzlarına tekrar bir ağırlık bindi.

Aradaki birkaç santimetrelik mesafeyi de kapatıp onu kollarına almayı arzularken “her şeyi hatırlıyorum” dedi. Ona çekildiğini hissediyordu.

Shinbe, Hyakuhei’ye lanet ederek duygularını gizlemeye çalıştı. Son zamanlarda yüzeyin hemen altındaki duygularının kontrolünün kaymasına neden olan büyüyü suçladı. Bu kontrol edilemeyen duygular girdabı onu içten içe patlamaya hazır bir hale getiriyordu. Aşkı ve yaşamını sürdürme güdüsü arasında bir anlık bir savaş patladı.

Shinbe, Kyoko’nun zümrüt gözlerinin derinliklerinde kaybolmamak için çabucak gözlerini kapattı. Varlığının oluşturduğu çekimi iyice kırmak için Toya’nın sert duruşuna odaklandı, arkadaşlarını en azından büyü konusunda uyarması gerektiğini biliyordu.

“Kavgamızı hatırlıyorum,” bu kadarını sırrını açığa çıkarmadan söyleyebilirdi. Toya tehditkar bir biçimde bir adım yaklaşırken sakınmadı bile. Kyoko uyaran bir bakışla, ihtiyaç halinde koruyucuyu ‘uysallaştırmaya’ hazır halde salındığında dudaklarında küçük bir sırıtış belirdi. Kafasını sallayarak onu durdurdu. “Hayır Kyoko, bu Toya’nın hatası değil,” açıklamak için beynini zorlayarak içini çekti.

Toya “lanet olsun tabii ki değil!” diye hırladı, ama Shinbe’nin ne diyeceğiyle ilgilenerek Kyoko’nun arkasında dikildi. Ne yaptığını fark etmeden kolunu sahiplenici bir şekilde Kyoko’nun beline doladı ve onu sahiplenici bir hareketle çabucak tekrar kendisine çekti. Bedeni ikinci defa onunkiyle birleşirken Toya’nın dünyası etraflarında puslu bir bulanıklığa döndü.

Kyoko Toya’nın kollarının sıkılaştığını hissediyordu ve bu hoş bir duygu da olsa yanlıştı. İkisinden birinin yaptığı herhangi bir şeyin hormonlarıyla oynadığı gerçeğinden aniden rahatsız oldu.

Kyoko, “yeter Toya, tam olarak ne halt ediyorsun?” diyerek ne söylediğini açıklamak için döndü, “ne zamandan beri böyle…”

Shinbe kırmızıyı görmekten kendisini alıkoymadan önce uzandı ve Kyoko’yu omzularından yakalayarak Toya’dan uzaklaştırıp kendisine çekti. Sonra temas ellerini yakmış gibi aniden bıraktı. Shinbe, gözlerini kırpıştırıp hızla ondan bir adım uzaklaşırken Toya’nın yaptığı şeyi yapmamak için kendisine zor engel oldu.

“Dinle! Bu önemli!” sesi istediğinden biraz daha sertti ama en azından şimdi ikisi de dikkatini ona vermişti.

Shinbe kararlı bir şekilde Toya’nın gözlerine bakarak sordu, “tapınakta kavga ederken dikkat etmemiştim ama bir şeylerin ters gittiğini şimdi hatırlıyorum. İçimde bir şey, beni normalde yapmayacağım şeyleri yapıp söylemeye itiyordu. Bahse girerim aynısı sana da oluyordu. Tuhaf hissettiğini hatırlamıyor musun? Düşün.”

Toya onunla tartışacakmış gibi görününce Shinbe bakışlarını öfkeyle sertleştirdi. “Lanet olsun, bir kere de ağzını açmadan önce düşün! Hatırlamaya çalış,” istediği son şey Toya’nın, ona söyleyerek kavga etmelerine neden olduğu şeyi Kyoko’nun öğrenmesine izin vermesiydi.

Toya gözlerini kıstı, ama Shinbe’nin ciddi olduğunu görünce duraksadı. Shinbe bir şeyler hissettiğinde ondan ikinci bir tahminde bulunmasını istemenin akıllıca olmadığını biliyordu. Fiziksel olarak zayıf da olsa, koruyucunun içinde daha fazla bilmesini sağlayan bir şey vardı. Bazen Shinbe bir şeyleri herkesten daha iyi hissedebiliyordu.

Toya geride kalmamak için onaylayarak, “seninle ilgili çok ters giden bir şey olduğunu düşündüm,” dedi. Ellerini giysisinin kolları içine sokup konuşmanın sonuna gelmiş gibi tüm suçu Shinbe’ye atarak huysuzlandı.

Shinbe kafasını sallayıp şakaklarını ovmak için ellerini kaldırdı. “Hayır, Toya. İkimizle ilgili de ters giden bir şey vardı. Şimdi düzgün düşünebiliyorum, Hyakuhei’nin aurasının öfkemi beslediğini hayal meyal hatırlıyorum. Toya’nın başının aniden kalktığını görerek ekledi, “ikimizin de bir şekilde kontrol edildiğine dair şüphem yok. Birbirimizi öldürdüğümüzü görmek Hyakuhei’nin hoşuna giderdi, değil mi?” Yaptıklarının neredeyse bununla sonuçlanacağının altını çizmek için bir kaşını kaldırdı.

Kyoko, Toya ile Shinbe’nin arsına bakarak söylediklerinin doğruluğunu gördü. “Ah tanrım,” diye sızlandı. “Shinbe haklı. Hyakuhei bir keresinde beni de kontrol etmeye çalşmıştı, hatırlıyor musun?” Shinbe’nin yüzünden geçen, kontrol edilişinin anısı ona fiziksel acı veriyormuş gibi olan ifadeyi yakaladı. O kadar hızlıydı ki gerçek olup olmadığına emin olamıyordu ve şu anda ona bakmıyordu bile.

Toya da Kyoko’nun Shinbe’de gördüğü şeyi görmüştü. Ne olduğunu merak ederek bir süre Shinbe’yi inceledi. Shinbe, kardeşi olsun veya olmasın, Toya’nın sahip olduğu ‘gerçek’ bir arkadaşa en yakın olan şeydi ve onu, bir şeylerin eksik olduğunu bilecek kadar iyi tanıyordu. Bunu hissedebiliyordu.

Kyoko, Shinbe’nin bir şekilde değiştiği duygusundan kurtulamıyordu. Şimdi orada dikilirken bile, bakışları yüz hatlarında gezinirken farklı görünüyordu. Saçlarındaki floresan mavisi gölgeler hafif bir meltemle parlıyordu. Yüzünü çevreleyen lüleler ona güçlü bir görünüş veriyor ve gözleri derin bir bilmişlikle ametist renginde parlıyordu.

Gözleri çok derindi, adeta… Kyoko’nun dudakları aralandı ve bir an için göğsünden nefesini kesen bir acı geçtiğini hissetti. Bunu görebiliyordu. Shinbe hala onlardan bir şey saklıyordu ve dünyanın yükü omuzlarına çökmüş gibi görünüyordu. İçinde, bakışlarında görebildiği bir acıya neden olduğundan çok korkunç bir şey olması gerektiğine dair bir his vardı.

Shinbe Kyoko’nun kendisini izlediğini hissedebiliyordu ve içinden korkuyla sinerek gerçek sırrını görememesini umdu. Dikkatini başka yere çekmek için boş elini yumruk yaptı ve Toya’ya doğru sırıtmaya çalışarak, “silahımı nerede bıraktığımı bilemezsin, değil mi?” diye sordu.

Devam etmeden önce Toya’nın başıyla onaylamasını bekledi, “iyi. Diğer tarafa geçer geçmez onu oradan almalıyım, ama zamanın kalbinden çıkarken dikkatli olmalıyız. Zaten hiç başlamaması gereken bir kavgaya devam edip sonlandırmak istemem” dedi. Ses tonu ciddileşmişti, “öyle değil mi? Kardeşim?”

Kyoko’nun dudakları anlayarak aralandı. Toya’ya doğru dönüp ona yalvardı, “lütfen Toya, heykelden önce sen geç. Diğer tarafa geçer geçmez bizi beklemeden zamanın kalbinden uzaklaş. Yaklaşık yirmi dakika sonra arkandan gelip Sennin’in orada buluşacağız, tamam mı?”

Toya düşünmeden, “neden hep beraber gidip önce onu bulmuyoruz?” diye söylendi. Sonra binlerce tonluk bir kaya gibi kafasına dank etti… Shinbe ikisinden birinin gücü olmadan geçemezdi. Eğer koruyucunun söylediği doğruysa birlikte geçmemeliydiler.

Toya gözlerini kısıp Shinbe’ye doğru bakarak aralarındaki mesafeyi kapattı ve Shinbe’nin omzunu nazik olmayan bir şekilde kavradı. “İyi, gideceğim. Ama yirmi dakika içinde gelmezseniz onu almak için döneceğim. Anladın mı kardeşim?” gözleri, altında öfke ve tehdit yatan bir gümüş renginde parıldadı.

Kyoko nefesini tuttu, ama davranışı yüzünden Toya’ya bağıramadan önce adam duvarlar arasında kaybolarak tapınağa gitti.

Toya rüzgar gibi tapınağa giderken arkasında bir dizi lanet mırıltısı bıraktı. Kyoko’yu Shinbe ile bırakmaktan nefret ediyordu ama belki de koruyucu haklıydı. Eğer bu birbirleriyle kavga etmek istemelerine neden olan bir büyüyse bunu tapınağın dışındaki çimenlerin üstünde yapmışlardı… Toya hırladı. Eğer Shinbe’yi öldürecekse en azından iyi bir nedeni olsun istiyordu. Hyakuhei’nin büyüsü böyle bir şey değildi.

Toya tapınakta ortadan kaybolmadan önce omzunun üstünden son kez kısa bir bakış attı. Tek bir sıçrayışla zamanın kalbinin mavi ışığında kayboldu. Işığa dalarken gözlerini kaldırıp neden aniden geri dönmek istediğini merak ederek geldiği yöne baktı. Bu duyguyu görmezden gelerek kendi zamanında ayaklarının yere değişini hissetti.

Shinbe Kyoko’nun gerginliğini görünce sesini yumuşattı. Kız kendisine bakmak için eğilirken onu saran hoş kokusunu aklından uzaklaştırmaya çalışarak “gitmeden önce bir şey alman gerekiyor mu Kyoko?” diye sordu.

Kyoko bakışlarını yere eğerek düşündü sonra alt dudağını dişlerinin arasına alarak kafasını salladı. “Çantam zaten hazır ve tapınakta bekliyor. Gitmeliyiz,” döndü ve şimdiden Toya ve diğer tarafta iyi olup olmadığı konusunda endişelenerek tapınağa yöneldi.

Shinbe, önümüzdeki yirmi dakika boyunca diğer tarafa geçmek için beklerken onunla yalnız olacağını bilerek mağlup bir şekilde iç çekti. Aç bakışları şimdiden önünde yürüyen bedeninde gezinmeye başlamıştı. Gözlerini yoldan çıkaranın büyü mü yoksa kendisi mi olduğunu merak etti.

Shinbe sesindeki gerginliği saklamaya çalışarak, “senin zamanına gelip ailenle tanıştığım için memnunum,” dedi ve güvenli bir konu bulduğunu umarak rahatladı.

Kyoko, heykeli kapatan koruyucu duvarların karanlığına adım atarak adamın içindekini dışarı çıkarmasını sağlamak için kullanacağı sözleri bulmaya çalıştı. Heykelin yanındaki büyük taşlardan birisine doğru yürüyerek yüzünde ciddi bir ifadeyle Shinbe’ye doğru dönüp oturdu.

“Shinbe? Ben senin arkadaşınım, değil mi?” soru karşısında gözle görülür biçimde gerilmesini ve inceleyecek bir şey bulmuş gibi yere bakmasını izledi. “Shinbe?”

Hızla konuyu değiştirmesi karşısında Shinbe geri çekildi ve ilk başta ne söyleyeceğini bilemedi, ama adını ikinci kez telaffuz ederken sesindeki incinmişlik mahvediciydi. Başını kaldırmadan sefilce gerçekten fısıldadı, “arkadaş mı?” Lanet olsun, sorunun kulağa böyle gelmesini istememişti. Üzgün bir gülümsemeyle hala yere bakarak, “evet, arkadaşız” dedi.

Kyoko, bir şey sakladığına her zamankinden daha fazla ikna olmuş şekilde kendisine bakmasını bekledi. “Ne zamandan beri arkadaşlar birbirine yalan söylüyor?” diye sorarken alçak sesle söylenmiş sözler tapınağın boş duvarlarını sessiz bir gök gürültüsü gibi titretmiş etkisi yaptı.

Shinbe’nin başı kalktı ve bakışları karşılaştı. Yüzünde duygu dolu bir ifade vardı, Kyoko oturduğu taştan inip ona doğru gitmeye hazırlandı ama bir şey onu durdurdu. Başını hafifçe eğip adamın gözlerindeki bakışı çözmeye çalıştı ama o bakışlarını uzaklaştırınca bir şey göremedi. Gevşek saçları şu anda… acı gibi görünen şeyi saklıyordu.

Shinbe kalbinin tekrar atmasını sağlamaya çalışıyordu, sonra kaburgalarına sertçe çarparak daha sert… daha hızlı atmaya başladı. Bunu neden sormuştu? Ne yaptığını biliyor muydu? Şimdi ona bakmıyorken belki mantıklı düşünebilirdi.

“Kyoko, ben…” elinin kendisine dokunduğunu hissedince sert şekilde nefesini tuttu. Hareket ettiğini bile duymamıştı.

Kyoko parmaklarının altındaki kasların gerildiğini hissetti ve çabucak adamın önüne çöktü, böylece onunla yüzyüze gelmek zorunda kalacaktı. Acı dolu gözleriyle tekrar karşılaşınca derin bir nefes aldı. “Shinbe, ne oldu? Buradayım ve yardım edeceğim. Ama canını yakan şeyin ne olduğunu söylemelisin.”

Kyoko, adamın gözlerindeki bakışla başa çıkamayarak ona yaklaştı ve kollarını beline dolayıp başını göğsüne koydu. Kalbinin hızla atışını dikkatli bir şekilde dinledi.

“Shinbe, korkmuşsun ve bunu hissedebiliyorum. Bu her neyse, yardım edeceğim… söz veriyorum,” diyerek onu avutmaya çalıştı. İhtiyacı olduğunda o kendisini her zaman desteklemişti ve şimdi de kendisi onu yüzüstü bırakmak istemiyordu. “Her zaman güçlü olan kişi sen olamazsın,” sesi yalvarır gibi çıkıyordu ve onu tutuşu sıkılaştı.

Shinbe ellerini tutabildiği kadar aşağıda yan tarafında tutmaya çalıştı ama kavgayı kaybederek ihtiyacına teslim oldu. Kollarını kaldırıp sıkıca ona sararken kızı sahiplenici bir şekilde kendisine çekti ve dudaklarını kulaklarına gömdü.

“Kyoko, güvendiğin koruyucunun içinde… ben yalnızca bir erkeğim,” sesi kendi kulaklarına bile pürüzlü geliyordu.

Kafası karışmış bir halde, “ne?” diye sordu. “Lütfen Shinbe, ters gidenin ne olduğunu anlamamı sağla.” Kendisinden yayılan ve onu diğer koruyuculardan farklı yapan belli bir güç unsuru olduğunu biliyordu. Yakınlarda olduğu her seferinde bunu aurasında hissedebiliyordu.

Shinbe, yüzünü Kyoko’nun saçına gömmüşken, onu içine çekebildiği kadar çekmekten kendisini alıkoyamıyor, kullandığı tatlı şampuanın kokusunu alabiliyordu. Dudakları yanlışlıkla kusursuz cildine değince içinde şok dalgası gibi bir titreme geçti. Aniden sertleşti ve aldığı diğer nefeste bütün irade gücünü kullanarak ondan uzaklaşıp kendisini çabucak kollarından kurtardı.

Eğer hatırlamış olsaydı… onu bu kadar yakın tutmasına izin vermeyeceğini kendisine hatırlattı.

“Üzgünüm,” Shinbe özür diledi, sesi hala değişkendi. “Bütün anılar ve duygular öyle bir hızla geri geliyor ki,” bakışları bir an için onunkileri aradı, “duygular… kontrolüm dışında olanlar,” sesinde bir uyarı belirtisi vardı.

Sözleri karşısında sersemleyip sessizleşti. Adamın kendisinin bile saklayamadığı bir tutku gözleri şehvetle kararırken hayat bulur gibiydi, ama gözlerini kırpıştırdığında bunu bir kez daha sakladı. Kyoko, düşünceleri gizlediği hislerine kayarken yanaklarının ısındığını hissetti. Sonra gözleri, bir şey ararmışcasına ona daha net bir şekilde odaklanır gibi göründü.

“Shinbe, benim bile göstermeye korktuğum hislerim var. Eğer dürüst olursak belki birbirimize yardım edebiliriz.” Ona yardım edebilmesi için düşüncelerine girmesini dileyerek bir an için onu sessizce inceledi. Ona karşı çok fazla çekim hissediyordu ve nedense hepsinin kendi hatası olduğunu düşünüyordu. Ona doğru bir adım daha atıp gözlerinde acının hayat bulduğunu görünce sorunun kendisi olduğu netleşti.

Kyoko yarı yolda durup sessizce inleyip ona yaptığı şey için suçluluk hissederek geriye doğru tökezledi. “Üzgünüm… her ne yaptıysam… çok üzgünüm… böyle olsun istememiştim,” kasılıp, güçlü bir şeyle mücadele eder gibi ellerini yanlarında yumruk yapmasını izledi.

Adamın gözlerindeki bakış kararlı bir hal alırken Kyoko’nun kalbi kulaklarında atıyordu ve her nedense korku duydu. Ona fikrini değiştirdiğini… ne yaptığını bilmek istemediğini söylemeye çalışarak kafasını salladı. Dudakları uzak durmasını söylemek için aralandı ama sözler gırtlağında donmuş gibi kaldı.

Kız ondan korkmuş gibi geri çekilirken Shinbe’nin ifadesi sertleşti. Başını sallayıp bir adım daha ilerledi. “Kyoko,” sesinde bir uğursuzluk vardı. Hayır, anlamasını sağlaması gerekiyordu, ama yüzünden geçen korkuyu görünce öfkesi kabardı. Öfkesi yalnızca kendisine yönelikti. Bunu anlamıyor muydu? Kontrolden çıkmadan önce bunu düzeltmesi gerekiyordu. Shinbe aralarındaki mesafeyi kapatmaya başladı.

Kyoko bir adım daha geriledi, ne var ki bacaklarını arkasındaki taşa çarpıp dengesini kaybettiğini hissetti. Shinbe’nin söyleyeceği şeyden o kadar korkuyordu ki düşme hissini hoş karşıladı. Heykelin kucağına düştüğünü bilerek gözlerini kapattı. Kendisi sıkıca ve sıcak bir şekilde kucağına çeken güçlü kolları hissedince soluğunun kesilmesi sessizlikte yankılandı.

“Kyoko, hayır,” kızın boylu boyunca kendisine baskı yaptığını hissedince Shinbe’nin kolları titredi. Bunun ne kadarı büyü, ne kadarı kendi hisleriydi? Umursamadan ona daha da sokuldu. Nabzının hızlandığını hissettiğinde çoğunun lanet büyüden önce gizlediği, düşünmediği kadar uzun zamandır sakladığı dürüst arzuları olduğunu biliyordu.

Shinbe kendisinden uzaklaşmaya başladığını hissederek kollarını sıkılaştırdı. Kendisini onun derinliklerine gömme ihtiyacıyla mücadele etmeye çalışarak, “Kyoko kes şunu. Sana kızgın değilim,” diye kulağına sertçe fısıldadı

Kyoko’nun alt dudağı, doğruyu söyleyip söylemediğini merak ederek titredi. Doğru duyduğunu umarak “sen… bana kızgın… değil misin?” diye tereddütle sordu. Sonrasında söylediği sözler omurgasına ürperti vererek bedeni gerildi.

Adam yalnızca onunla aynı havayı solumak istiyordu… bunu bilmiyor muydu? Yüksek sesle düşünürken sesi güçlü ve baştan çıkarıcı bir hal aldı. “Hayır, Kyoko. Sana kızgın değilim. Hiç değilim. Tek yapmak istediğim seni öpmek,” ona gerçeği itiraf ederken sözlerinin vücudundaki gerginliğin birazını azalttığını hissetti.

Aklını toplayarak uzun süredir kontrol ettiği duygulara teslim oldu, “seni öpeceğim,” diye uyarıda bulunarak ellerini omuzlarına koydu. Onu kendisine çekmeden önce yüzündeki kafa karışıklığını görebilecek kadar geriye yasladı, sonra dudaklarını açlıkla, neredeyse çaresiz bir öpücükle onunkilere dayadı.

*****

Toya ayın aydınlattığı gece göğüne bakarken ensesindeki tüyler diken diken oldu. Bir an için heykelin önünde dikilip Shinbe’nin iddiasını test edip yalnızca hafif bir endişe hissedebildiğini gördü. Bir adım atıp sendeledi.

“Bu da ne!” Görüntüsü bulanırken alnında boncuk boncuk terler oluştu.

Toya odaklanmaya çalışarak başını salladı. İkiz hançerleri avuçlarına kayıp onu bir şeye karşı uyarmak ister gibi enerjiyle uğuldadı. Birkaç kez gözlerini kırpıştırarak çimenlerde Kyoko’ya benzer birisinin yürüdüğünü gördü. Ama nedense görüntü doğru değilmiş gibiydi.

Görüntüsü sanki suya bakıyormuş gibi titriyordu. Gözünün kenarıyla bir hareket yakalayıp çimenlerin üzerinde yatan Shinbe’yi gördü. Kyoko dümdüz ona doğru yürüyordu.

Toya henüz zaman kapısından gelmediklerini bilerek “bu gerçek olamaz,” diye homurdandı. Kyoko Shinbe’ye yaklaştıkça altın rengi gözleri büyüdü. Gerçek veya değil, buna izin vermeyecekti.

“Kyoko” diye bağırarak onu durdurmak istedi ama kız kendisini duyamıyordu. Kendi sesini yüksek ve net biçimde duyabiliyordu ama o sakınmamıştı bile. Hareket etmeye çalıştığında kaslarının kendisine karşı gerilip onu yerinde tuttuğunu hissetti. “Lanet olsun, bu da ne!” diyerek gözlerini kıstı. Kyoko ametist koruyucuya doğru yürürken sallanır gibiydi.

Çaresiz hissederek izlerken “bunun gerçek olmasına imkan yok!” diyerek pençeleşmiş ellerini yanlarında yumruk yaptı. Kyoko aşağı eğilmiş kardeşiyle konuşuyordu. Toya ne söylediğini duyamıyordu. Biraz fazla eğilip eteği kalçalarına kalkarak ona altındakini gösterirken tek yapabildiği izlemekti. Nefesi hızlanıp kulaklarında daha gürültülü bir hal aldı.

Внимание! Это не конец книги.

Если начало книги вам понравилось, то полную версию можно приобрести у нашего партнёра - распространителя легального контента. Поддержите автора!

Страницы книги >> Предыдущая | 1 2 3 4 5 6 7
  • 0 Оценок: 0

Правообладателям!

Данное произведение размещено по согласованию с ООО "ЛитРес" (20% исходного текста). Если размещение книги нарушает чьи-либо права, то сообщите об этом.

Читателям!

Оплатили, но не знаете что делать дальше?


Популярные книги за неделю


Рекомендации